Mehmet Bina

Başkasının Kalbini Kırmak

Mehmet Bina

Maddi ilişkilerin ön plana alındığı günümüzde maalesef kalp kırmama hassasiyeti Müslümanlar arasında azalmaya başlamış, Müslümanları incitmenin en büyük günah olduğu unutulur olmuştur. Kazanma hırsı ve dünya sevgisi gözleri bürüdüğünden ticarette, siyasette ve insani ilişkilerde bu tür hassasiyetleri gösterenler mumla aranır olmuştur.

- Allah dostlarından Hatemi Esam Hz.leri, bu hususa çok dikkat eder yanındaki kişilerin üzülmemesine ve Kalplerinin kırılmamasına özen gösterirdi.

Hatem-i Esam Hz.leri  kundura tamirciliği yapmaktaydı. Esam sağır demektir. Bu lakabla anılmasına şu hâdise sebep olmuştur:

Bir gün dükkanına ayakkabısını tamir için gelen bir kadın, kazayla istemiyerek  gaz çıkardı (yellendi) . Utancından yerin dibine girecek şekle geldi. Hatemi Esam Hz.leri, ayakkabısını tamir edince, kadın fiyatını sordu. Hatemi Esam, kadının kalbi kırılmasın, üzülmesin diye kadının sorusunu duymamış gibi davranarak:

"Kadın, yüksek sesle konuş, duyamıyorum"! diyerek sağır gibi davrandı.

Kadın, "oh benim yellendiğimi duymamış" diye düşündü ve o kadar rahat bir nefes aldı ki, yeniden doğmuş gibi oldu.

Ve ondan sonra o kadının ölümüne kadar, kadın üzülmesin, incinmesin, kalbi kırılmasın diye tam kırk yıl, Hatemi Esam Hz.leri herkese sağır gibi davrandı. Bu yüzden kendisine Esamm (sağır) denildi.

İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:

“Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Mü'min olsun, âsî olsun, hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. çünkü, âsî olan komşuyu da korumak lâzımdır. Sakınınız, sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız! Allahü teâlâyı en ziyâde inciten küfürden sonra, kalb kırmak gibi büyük günâh yoktur. çünkü, Allahü teâlâya ulaşan şeylerin en yakın olanı kalbdir. insanların hepsi, Allahü teâlânın köleleridir. Herhangi bir kimsenin kölesi döğülür, incitilirse, onun efendisi elbette gücenir. Her şeyin biricik mâliki, sâhibi olan efendinin şânını, büyüklüğünü düşünmelidir. Onun mahlûkları, ancak izin verdiği, emir eylediği kadar kullanılabilir. izni ile kullanmak, onları incitmek olmaz. Hattâ, onun emrini yapmak olur.”

Kalb yani gönül,mahlûkların en üstünü, en şereflisidir.

insan, insanın dışında bulunan her şeyi kendinde topladığı için, mahlûkların en kıymetlisi olduğu gibi, kalb de, insanda bulunan her şeyi kendinde topladığı için çok kıymetlidir. Kendinde çok şey bulunan, Allahü teâlâya her şeyden dahâ yakındır.

Bu sebeple, küfürden sonra en büyük günah, kalb kırmaktır. Kâfirin dahi olsa kalbini kırmamalıdır.

Salih bir Müslümanın korkusu, bir başkasının kalbini kırmak, onu incitmektir. Dinini bilen ve bildiklerine uygun hareket eden sâlih bir Müslüman, ölü gibidir, hiç kimsenin kalbini kırmaz, incitmez. Zira bir ölünün, diri ile kavga ettiği hiç görülmemiştir.

Nizâmeddîn Evliyâ hazretleri;

“Kalb kırmak, Allahü teâlânın lütfunu incitmektir. Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kimse, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir. insanların kabahatlerini açıklamamalıdır” buyurmuştur.

Bir kalbi kırmak, senelerce ibâdet ve zikir sevabının hepsini alıp götürür. islâmiyet öyle bir dindir ki, kâfirin dahi kalbini kırmayı yasaklamıştır. Nerde kaldı ki, Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine inanan, Allah diyen bir Müslümanın kalbi kırılsın. Zira bir mü'minin kalbini kırmak, çok büyük günahtır, harâmdır.

Rivayete göre, Peygamber efendimiz; mübârek elleri ile Kâbe'yi göstererek; (Ey Kâbe, sen Allahın evisin. Sen mübâreksin fakat bir Müslüman, bir mü'minin kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük günaha girer) buyuruyor.

Peygamber efendimiz (sav), Ashab-ı ikrama hitaben böyle buyuruyor.

Bir mü'min, bir mü'minin kalbini kırsa, 70 defa Kâbe'yi yıkmaktan beter günaha girmektedir.

Allah dostları buyuruyor ki:

“Her günâh, îmânı tehlikeye sokmaya sebep olabilir ama şu üç günâhın tesiri daha kuvvetlidir:

1- imân nimetine şükretmemek.

2- imânın gitmesinden korkmamak.

3- Müminleri incitmek, kalplerini kırmak

Hz. Mevlâna;

“Kâbe, Azeroğlu İbrahim’in binasıdır. Gönül ise, Celîl ve Ekber olan Allah’ın nazargahıdır.”

“Eğer sende basiret varsa, gönül Kâbe’sini tavaf et!. Topraktan yapılmış sandığın Kâbe’nin asıl manası gönüldür.”

“Cenâb-ı Allah, görünen, bilinen sûret Kâbe’sini tavaf etmeyi, kirlilikten temizlenmiş, arınmış bir gönül Kâbe’si elde edesin diye sana farz kılmıştır.”

“Şunu iyi bil ki, sen Allah’ın nazargahı olan bir gönlü incitir, kırarsan, Kâbe’ye yaya olarak gitsen, kazandığın sevâb, gönül kırmanın günâhını dengeleyemez..”

“Sen varını, yoğunu, malını, mülkünü ver de bir gönül yap!.. Yap da o gönül, mezarda, o kapkara gecede sana ışık versin…”

Bir kere daha gönül dünyamızı yoklayalım.

Abdullah-ı Dehlevî hazretleri de buyuruyor ki;

Hiç kimseyi incitme!

Netice olarak; kalb kırmamalı, hiç kimseyi incitmemelidir.

Değil mü'minin kalbini, kâfirin kalbini bile incitmeye hakkımız yoktur.

Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırmamalıdır. çünkü kalb kırmak,

Allahü teâlâyı incitmek demektir. Kalb, Allahü teâlânın komşusudur. Ev sahibine eziyet edenin komşusu da incinir.

Gıybet, suizan ve kalb kırmak, kul hakkıdır. Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlâktandır. Bunun için hiç kimseyle münakaşa etmemelidir. Münakaşa, dostun dostluğunu giderir, düşmanın da düşmanlığını arttırır. Nereden bakılırsa bakılsın, hep zarardır. Müminler dua eder, fâsıklar, münâfıklar ise, dedikodu ve gıybet ederler. Aklı olan islamiyete uyar, Müslüman olur, hizmet eder. Nefsine, şeytana uyan ise, inkâra, küfre kayar. islamiyete uyan Cennete, nefsine uyan da, Cehenneme gider.

Ahmed Yesevî hazretleri

“Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, Allah ü teâlâyı incitmek demektir.”

(Kalb kırmak, Kâbe'yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür) buyurulmuştur. iyi olsun, kötü olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir. Allahü teâlâyı en çok inciten, küfürden, inkârdan sonra, kalb kırmak gibi büyük bir günah yoktur.”

Yazarın Diğer Yazıları