Mehmet Bina

Başını eline alıp yürüdüğü rivayet edilen, Habib-i Neccar Hazretleri

Mehmet Bina

Kur’ân-ı Kerîm’de, “karye” halkını Hakk’a davet etmek için bir şehre (Karye) gelen iki elçiye (Yahya ve Yunus) destek olmak üzere bir üçüncüsünün gönderildiği, halkın bunlara karşı çıktığı, sadece şehrin uzak bir yerinden gelen bir kişinin iman edip onları desteklediği ve bu kişinin, açıkça ifade edilmemekle beraber âyetin gelişinden anlaşıldığına göre şehir halkı tarafından öldürüldüğü, onun imanı sayesinde cennete girdiği, kendisine kötülük eden şehir halkının ise bir sayha ile helâk edildiği anlatılmaktadır (Yâsîn 36/13-29).

Tefsir kitaplarında Habîb’i Neccar Hz.lerinin, neccâr yani (dülger), ipekçi, kassâr (bez ağartan) veya ayakkabıcı olduğu, günlük kazancının yarısını ailesine ayırıp diğer yarısını tasadduk ettiği, cüzzam hastalığına yakalandığı için şehirden uzak bir yerde oturup ibadetle meşgul olduğu, iman ettiğini açıklayıp halkı da iman etmeye çağırınca taşlanarak, linç edilerek veya hızarla kesilerek öldürüldüğü, kesilmiş, başını eline alıp yürüdüğü rivayet edilir.

- Kur’an’daki âyetlerin üslûbu Hz. Peygamber zamanında bu kıssanın bilindiğini göstermektedir. “Bir misal olarak şu şehir halkını onlara anlat” meâlindeki âyetle (Yâsîn 36/13) kıssa hatırlatılarak şehir halkının âkıbetinden ibret alınması öğütlenmektedir.

Habib-i Neccar Hz.leri, Hz. İsa tarafından gönderilen havarilere inanarak son peygamberin geleceğine 600 yıl önce iman etmiş.

Hz. İsa (as) puta tapan Antakya halkını hak dine davet etmek ve son peygamberin gelişini haber vermek için, Yahya ve Yunus isminde (yabancı metinlerde bu isimler Yuhanna, Pavlus ve Petrus (Batrus) olarak geçer) iki havarisini Antakya’ya gönderir.

- Havarilerle karşılaşan Habib-i Neccar onlardan bu konuda bir delil ister. Elçiler ise “Biz Allah’ın izniyle hastaları iyileştiririz, körleri iyi ederiz ve ölüleri diriltiriz” derler.

Habibi Neccar’ında cüzzamlı bir çocuğu vardır ve bu nedenle Neccar ailesi şehrin uzağında yaşamaktadır. Elçiler dua eder, çocuk Allah’ın izniyle iyileşir ve Habibi Neccar onlara inanır. Ancak Hz. İsa’nın gönderdiği bu elçiler Antakya kralı tarafından zindana attırılır ve inançlarından vazgeçmeye zorlanır.

Uzun süre kendilerinden haber gelmeyince üçüncü elçi (Şem-un Sefa) Antakya'ya gönderilir. (Yasîn Suresi'nin 14. ayetinde geçen olayın bu olduğuna inanılıyor.)

Kimliğini açığa vermeden kralın sarayına girer Şem-un Sefa; amacı, kendisinden önce gönderilen iki elçiyi kurtarmaktır.

Aradan zaman geçer ve kralın güvenini kazanır Şem-un Sefa.

Krala kendisinden önce şehre gelerek hastalara şifâ verdiklerini söyleyen elçileri imtihana tâbi tutmayı teklif eder. Kral, kabul eder ve elçileri çağırtır. Arkadaş oldukları hâlde birbirlerini tanımamazlıktan gelir elçiler. Oyunun bir parçasıdır bu.

Şem-un Sefa arkadaşlarına: “Nereden gelip nereye gidersiniz, sizi kim gönderdi?” diye sorar. Elçiler kendilerini İsa peygamberin gönderdiğini, hak olan tevhîd dinini davete geldiklerini söylerler.

Tüm baskılara rağmen dinlerinden dönmeyen elçiler ve Habib-i Neccar Allah yolunda şehit edilir.

Başka bir rivayette Habib-i Neccar'ın şehit edilmesi dağda gerçekleşir. Öfkeli halk, Habib-i Neccar'ın başını gövdesinden ayırır ve şehrin doğusundaki dağdan yuvarlanan başı bugün caminin bulunduğu yere kadar gelir. Hatta camide yer alan Habib-i Neccar Ziyaretgâhı'nda sadece başının bulunduğu, gövdesinin de dağda olduğu söylenir.

Habib-i Neccar’la birlikte putperestler tarafından şehit edilen Hz. İsa’nın havarileri Yahya ve Yunus da Habib-i Neccar Camii’nin bahçesine defnedilir.

636 yılında Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde, Antakya Ebu Ubeyde Bin Cerrâh komutasındaki İslam ordusu tarafından fethedilmiş ve fethin sembolü olarak da cami inşa edilmiş.

Cami, Bizans'ın işgaliyle kiliseye çevrilmiş, Müslümanların şehri geri almasıyla tekrar cami olarak ibadete açılmışsa da bu durum bir kaç böyle kez devam etmiş; şehir bir Müslümanların eline geçmiş, bir gayrimüslimlerin;

Habib-i Neccar ise bir cami olmuş, bir kilise... Bu hâl 1268 yılına kadar devam etmiş. 1268'de Memlük Sultanı Baybars döneminden bu yana cami olarak faaliyette.

1853 yılında Antakya'nın gördüğü büyük deprem sonrasında yerle bir olan camii, 1857 yılında tekrar inşa edilmiştir.

Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi.

Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

resim-002.jpgresim2-005.jpg

Yazarın Diğer Yazıları