Mehmet Bina

Aptal kuşun başına gelenler

Mehmet Bina

Aptal bir kuş bir çayırlığa gitti. Orada bir avcı tuzak kurmuş, tuzağın içine de birkaç tane serperek bir kenarda yaprakların, otların arasına gizlenmiş bekliyordu.

Kuçcağız gelerek onun etrafında dolaşmaya başladı, adamın böyle yapraklara sarınması tuhafına gitti.

– “Sen kimsin? Neden böyle yeşiller giyinmişsin, böyle tenha bir yerde bekliyorsun, vahşi hayvanlardan korkmuyor musun?” diye sordu.

Adam:

– “Ben bir zahidim. Dünyadan elimi, eteğimi çektim, böyle tenha bir yerde; otlarla yapraklara belenerek kanaat edip gidiyorum.” dedi.

Kuş adama birçok soru sordu adam da ona cevaplar verdi. Nihayet kuşcağız o buğday tanelerini gördü.

– “Bunlar kimindir?” dedi.

Adam:

– “Bunlar bana kimsesi olmayan bir yetimin emanetidir.” dedi.

Kuş:

– “Çok açım müsaade edersen bunlardan yiyip karnımı doyurayım, çünkü benim zaruretim var zaruri hallerde de leş yemek bile mubah olur.” dedi.

Adam:

– “Bu buğdayları bana, beni emin bildikleri için emanet ettiler, yetim malı helal olmaz.” dedi.

Kuş çok açtı:

– “Ey zahit kişi müsaade et de şu buğdaydan yiyeyim, karnımı doyurayım.” dedi.

– “Zaruret hakkında kendine bir fetva uydurdun, eğer gerçekten öyle suçlu olursun, hatta zaruretin bile olsa çekinmen, haramdan sakınman daha iyidir.” dedi.

Kuşun artık dayanmaya takati kalmamıştı, büyük bir iştahla buğdaylara hücum etti, onları yemeğe başladı. Başladı başlamasına lakin tuzağa da yakalandı. Kurtulmak için çırpınırken kendi kendine:

– “Sahtekârların, yalancıların efsunlarına kananın hali böyle olur.” diyordu.

Bunu duyan adam:

– “Hayır, öyle değil, haksız yere yetim malını yiyen, gözlerini hırs bürümüşlerin layığı budur.” Dedi.. (Mesnevi’den)

ONA HAKKIMI HELAL ETMİYORUM

Sevgili Peygamber *Efendimiz *zamanında Alkame adında bir genç vardı. Hep taat üzere olup, yaz-kış oruç tutar, geceleri sabaha kadar ibadet ederdi. Bir gün fenalık geçirdi. Dili tutuldu. Resulullaha haber verdiler. O da Hazreti Ali ve Ammâr bin Yâsir hazretlerini Alkame’ye gönderdi. Kelime-i şehâdeti söyletmek için çalıştılarsa da dili dönmedi. Hazreti Ali Efendimiz, Hazreti Bilâl-i Habeşi’yi Resulullah *Efendimi*ze gönderdi durumu bildirdi. Resulullah Efendimiz:

- Alkame’nin anası, babası var mı? Buyurdu.

- Yaşlı bir anası var, dediler.

- Annesini buraya getirin buyurdu. Getirdiler.

- Alkame’ye ne oldu, anlat! Seninle geçinmesi nasıldır? Buyurdu. Annesi şöyle anlattı:

- Yâ Resulallah! Çok iyidir. Zahiddir. Hep ibadet ve taat üzeredir. Ama ben ondan razı değilim...

Resulullah Efendimiz:"Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili açılsın" buyurdu.

- Ey Allah'ın Resulü! O benim hakkıma çok riayetsizlik etti. Hakkımı helâl etmem, dedi.

Resulullah Efendimiz:

- “Ey Bilâl! Eshâbı topla. Etraftan odun toplasınlar, Alkame’yi yakacağız. Çünkü annesi ondan razı değildir buyurdu.

Annesi:

Yâ Resulallah! Benim oğlumu, benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir? dedi.

Resûlullah Efendimiz:

- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan razı olmadıkça, onun hiçbir taatı makbul değildir buyurdu.

Kadın feryat etti:

- Yâ Resulallah. Ben ondan razı oldum. Hakkımı ona helâl ettim, dedi ve eve gitti. Eve gidince; Alkamenin sesini duydu. Kelime-i şehadet söylüyordu. Dili açılmıştı. Aynı gün vefat etti. Resulullah Efendimiz, cenaze namazını kıldırdı. Defnedildi…

Yazarın Diğer Yazıları