Mehmet Bina

ALLAH'A GERÇEK KUL OLABİLSEK

Mehmet Bina

Abdülkadir Geylani Hazretlerine birisi bir köle hediye ediyor, diyor ki: “Bu köleyi alın, zatınıza hizmetçi olsun.” Abdülkadir Geylani Hazretleri köleyi alıyor, evine getiriyor:

 ”Evladım, bak,” diyor ” Şu odalar yatma yeridir, şu elbiseler de giyilebilir. Yemek istiyorsan işte şu yemekler var.”

Ondan sonra soruyor: “Şimdi gördün bunları, nerede yatmak istersin?”

 

Kölenin cevabı: “Nereyi münasip görürseniz.”

-”Peki hangi elbiseyi giymek istersin?”

-”Hangisini uygun görürseniz.”

-”Hangi yemeği seversin?”

-”Hangisini verirseniz…”

 

Köle böyle cevaplar verince, Abdülkadir Geylani Hazretleri gözyaşı dökmeye başlıyor. Köle bu sefer tereddüt ediyor, üzülüyor, acaba hatalı bir cevap mı verdim diye. Geylani Hazretlerinin gözyaşları sürekli akınca köle yaklaşıyor: “Efendi Hazretleri, kusur ettiysem, özür dilerim, hata mı ettim acaba?”

 

“Yok evladım yok, hata etmedin, tam isabet ettin” diyor.

“Niye ağlıyorsunuz öyleyse?” deyince:

“Söylediklerini dinledim de ondan.”

“Ben yanlış bir şey mi söyledim?”

 

“Yok, doğru söyledin. Keşke senin bana bu yaptığın itaat gibi, ben de Rabbime böyle bir itaatte, kullukta bulunsam da ömrümde bir defa olsun, Ya Rabbi, Senden hiçbir şey istemiyorum.. Nereyi uygun bulursan o evde yatarım, hangi elbiseyi münasip görürsen onu giyerim, hangi rızkı verirsen onu yerim. Başka bir talebim yok Senden, diyebilseydim. Onun için ağlıyorum” diyor… !

 

ADALET VE RÜŞVET

İsrail oğulları, kendi aralarında hüküm icra etmesi için üç hâkim tayin ederlerdi. Bir hasım, davasını hâkime ilettiğinde, onun hükmüne razı olmazsa, ikinci hâkime giderdi. Onun kararına da razı olmazsa; sonra kalbinin tam mutmain olması için üçüncü hâkime giderdi.

Bu hakimleri imtihan için Melek’in biri bir gün insan suretine girdi. Bir beygire bindi. Bir kuyunun başına gelip durdu. Adamın biri bir inek ve yanında buzağı olduğu halde kuyuya sulamaya getirdi. Adam inek ve buzağıyı suladıktan sonra geri dönmek istediğinde, melek, o buzağıya işaret etti. Buzağı beygirin yanına gelip (sanki onun yavrusuymuş gibi) yanında durdu.

Sahibi buzağıya seslendi ve onu çağırdı, ne ettiyse buzağı annesinin yanına gitmedi. Sahibi geldi, buzağıyı sevk etmek ve sürüp götürmek için bütün imkanları kullandı; buzağı yine gitmedi. Melek:

-“Ey adam! Bu buzağı benim beygirimin doğurduğu bir yavrudur! Git! Buzağımı bırak!” dedi.

(Adam şaşırdı. Bir meleke baktı! Bir beygire baktı! Bir de buzağıya… Önce melekin şaka ettiğini sandı. Yine buzağının başından tutup sürüklemek istedi… Melek,

-“Beygirimin doğurduğu buzağıya karışma!” dedi.

Adam hayret etti. Büyük bir şaşkınlıkla;

-“Hiç beygir buzağı doğurur mu?” diye sordu. Melek:

-“Baksana beygirimin yanından ayrılmıyor! Eğer senin ineğinin yavrusu olmuş olsaydı, onun yanına giderdi… Adam Meleke;

-“Sen beni delirtmek mi istiyorsun?” Tarihte hiç böyle bir şey olmuş mu?” dedi…)

Melek ile adam arasında münazaa ve münakaşa büyüdü. Olay mahkemeye aksettirildi. Melek, adamdan önce davranıp, birinci hâkime gitti.

-“Eğer buzağının benim (beygirimin yavrusu olduğuna) hükmedersen, sana şu kadar para veririm!” dedi. Hakim rüşveti kabul etti. Mahkemede birinci hakim (aldığı rüşvete dayanarak) buzağının beygirin yavrusu olduğuna hükmetti. Adam buna razı olmadı. (Mahkemede feryat ve figan etti. Hiç beygir buzağı doğurur mu dedi. Adam,

-“Allah’ım aklımı sen koru!”diyordu.)

Ve ikinci hâkime gittiler. (Melek yine adamdan önce gidip i-kinci hâkimi gördü. Ona eğer, kendisinin lehine karar verecek olursa, ona şu kadar para vereceğini söyledi ve rüşvet teklif etti…)

İkinci hâkim de birincisi gibi buzağının beygirinin yavrusu olduğuna hükmedip, buzağıyı meleğe verdi.

Adam ikinci hakimin kararına da râzî olmadı. (Adam bağırıyordu:

-“Bu hâkimler mi deli yoksa ben mi delirdim? Hiç beygir buzağı doğurur mu?”…)

Üçüncü hâkime gittiler. (Melek yine o adamdan önce davranıp gidip) üçüncü hâkime rüşvet teklif etti. Üçüncü hâkim;

-“Bu hükmü vermeye benim gücüm yetmezi” dedi. (Melek sordu;

-“Neden?” Hakim;

-“Çünkü ben hayız oldum,” dedi. Melek, şaştı. Hayretle sordu: -“Sen ne diyorsun? Hiç erkekler hayız olur mu? Hayız kadınların hususiyetlerinden (kadınlara ait bir hal) değil mi?” dedi.

Kadı, melek’e;

-“Sen benim sözüme taaccüp mü ediyorsun? Benim sözüme hayret edip şaşıyorsun da, kendi sözüne şaşmıyor musun? Erkekler hayız görmedikleri gibi, beygir de buzağı doğurmaz!” dedi.

İşte bu hadise üzerine melek;

-“İki kadı ateştedir; bir kadı cennettedir!” [ Kenzu'l-Ummai: 14982,] buyurdu.

 

Bu kelâm onun dilinden nakledilmiştir.

Yine bu hadiseyi bazıları, Şeyh Hazret-i Aziz Mahmûd el-Hüdâî el Üsküdârî (k.s.) hazretlerinin mübarek ağızlarından naklettiler…

 

Yazarın Diğer Yazıları