Mehmet Bina

Allah (Cc) İsminin Zikrini Herkese Nasip Etmez

Mehmet Bina

* Zikir, sözlük olarak “bir şeyi anmak, hatırlamak” anlamında, çoğulu ise ezkâr'dır.
Dinî literatürde ise “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten kurtuluş” anlamında kullanılır. 
* Zikir dil veya kalp ya da her ikisiyle beraber yapılır; zikir için hiçbir şart ileri sürülmemiştir; gece gündüz, ayakta, oturarak, yatarak, abdestli, abdestsiz zikir yapılabilir. 
* En faziletli zikir kalp ve lisanla birlikte yapılan zikirdir, yani dilin kalpte olanı ortaya koymasıdır. Daha sonra kalp ile, ardından da dil ile yapılan zikir gelir. 
Hasan-ı Basrî Hz.leri, kimseye hissettirmeden Allah’ı anmanın sevabının çok büyük olacağını, ancak haram karşısında Allah’ı hatırlayıp haramdan kaçınmanın daha da üstün olduğunu belirtmiştir (Gazzâlî, I, 295)
Dil ile Allah’ı anmanın sesli ya da sessiz yapılması hususunda çeşitli rivayetler vardır. Kur’an’da Allah’ın içten yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle tesbih edilmesi emredilmiş (el-A‘râf 7/205), 
Hz. Peygamber (sav) yüksek sesle tekbir getiren bir cemaati, “Siz ne sağıra sesleniyorsunuz ne de gāibe” sözleriyle uyarmıştır (Buhârî, “Daʿavât”, 50, 67) [DİA]
*Hadîs-i şerîf de Peygamberimiz (sav):
* “Allâh’ı sevmenin alâmeti, Allâh’ı zikretmeyi sevmektir.”
“Kim bir şeyi severse onu çok zikreder.” buyurmaktadır.
Âyet-i kerîme de Rabbimiz: “Öyle ise siz beni zikr edin, ben de sizi zikr edeyim. Bir de bana şükredin, bana küfrân-ı nimet (nankörlük) etmeyin!” buyruluyor.
Tefsirlerin beyânına nazaran;
Ey Kullarım! Siz Beni kusurunuzla zikredin. Ben sizi mağfiretimle zikredeyim.
Ey Kullarım! Siz Beni dünyada zikredin; Ben sizi ukbâda zikredeyim.
Ey Kullarım! Siz Beni tevbe ile zikredin! Ben sizi affımla zikredeyim.
Ey Kullarım! Siz Beni, itâatla zikredin! Ben sizi rahmetle zikredeyim, demektir.
Yine Peygamberimiz (sav) Hadis-i şerifte:
“Hesab günü:
“– Neden zikirden gâfil bulundun?” diye sorulunca;
“– Dünyâ işlerini tedvir etmek beni meşgul etti.” diyene:
“– İşin, Süleyman -aleyhisselâm- kulumunkinden daha mı çoktu? O hem dünya hükümdarı ve hem peygamber idi. Bir an Hak’tan gâfil olmadı.”
Kezâ bir başkası:
“– Hastalığım mâni’ oldu.” deyince:
“– Eyyub -aleyhisselâm- kulumdan da mı daha ziyâde hasta idin? Vücudunun her tarafını hastalık ihata etmişti. Bir an Hakk’ın zikrinden uzak kalmadı.”
Bir diğeri:
“– Sıkıntıda, darda idim.” diyecek. Cevaben:
“– Yûnus -aleyhisselâm- kulumdan da mı daha darda idin? O balığın karnında yine Hakk’ın tesbihine devam etti.”
Kezâ bir başkası:
“– Kuyulara, zindanlara düştüm de zikredemedim.” deyince:
“– Yûsuf -aleyhisselâm- kulumdan da mı daha zor durumda idin?! O, oralarda bir an Hakk’ın zikrini, fikrini, hikmetini unutmadı!” denilecektir.
Böylece itiraz edenler hep susturulacaklar; mahcûb ve pişman olacaklardır.”
Dünyada hâlis insanı Allâh’ın zikrinden alıkoyacak hiç bir manî’ yoktur. Manî’ olan nefsânî, şeytanî sapmalardır.
(Mahmud Sâmî Ramazanoğlu, Mükerrem İnsan, s. 42.)
Safî Hz.leri der ki: “Bir gün bir kimse kalbini kötü huylardan temizlemeye niyet etse ve gece gündüz La ilahe illallah demekle meşgul olsa ve kalbini tamamen temizleyemeden ölse o kimseyi kabrine bıraktıkları zaman zikrettiği o zikirler gelir ona arkadaş olurlar. Kabrinde ona zarar ve azap verebilecek haşaratı yılan vesair azap ve işkence mahlûklarını yakar yıkar mahveder. O kişi selamete erer.”

Abdullah b. Mesud’tan (r.a) rivayet olunduğuna göre Musa Peygamber (a.s),
“Ey Rabbim! En çok hangi ameli işlememi sevdiğini bana gösterir misin?” diye sorduğunda Cenab-ı Allah ona şöyle cevap vermiş: “Beni zikretmeni ve hiç unutmamanı çok severim.” 
Adamın biri her zaman Allah Allah diye zikreder bu zikirden dolayı ağzı bal yemiş gibi tatlanırdı.
Bir gün şeytan gelip:
Ne durmadan Allah Allah deyip duruyorsun bunca zamandır Allah demene karşılık bir kerecik olsun Allah (c.c.) lebbeyk buyur kulum, dedi mi sana. 
Hiç sende utanma sıkılma yok mu? daha ne kadar Allah deyip duracaksın? dedi.
Bunun üzerine adam utandı sıkıldı zikri bıraktı. 
Gönlü kırılmış bir hâlde yattı uyudu.
Rüyasında Hz. Hızır’ı gördü. Hızır (as) ona: Neden yaptığın güzel işi terk ettin Allah Allah diye zikretmeyi bıraktın, dedi.
Adam: Yaptığım onca zikre karşılık verilmedi. lebbeyk (buyur) sesi gelmedi. Kapıdan kovulmaktan korktum, dedi.
Bunun üzerine Hızır (as):
Senin Allah demen, Allah’ın (c.c.) lebbeyk kulum-buyur kulum demesidir, Allah (c.c) isminin zikrini herkese nasip eder mi, bunu sana nasip
etmesi az şey mi? dedi.
*Bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Cüveyriye -radıyallâhu anhâ- vâlidemiz namaz kıldığı yerde oturmakta iken, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- erkenden evinden çıktı. Kuşluk vakti eve döndüğünde Hazret-i Cüveyriye’nin hâlâ yerinde oturmakta olduğunu gördü:
“–Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?” diye sordu. Muhtereme vâlidemiz, “Evet” cevâbını verince, Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- şöyle buyurdu:
“–Yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur:
''Sübhânellâhi ve bi-hamdihî adede halkıhî ve rıdâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtih." 
Anlamı; «Mahlûkâtı sayısınca, kendisinin hoşnud olacağı kadar, Arş’ının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince Allâh’ı ulûhiyet makâmına yakışmayan bütün noksan sıfatlardan tenzîh eder ve O’na hamd ederim.»” (Müslim, Zikir, 79)
* Cenab-ı Allah’ın kitabını okumak, öğrenmek, bunun için gayret sarf etmek de bir zikir sayılır.
* Böyle bir toplum üzerine;
 Sekine iner
Allah’ın rahmeti onları kaplar
Melekler onları kuşatır
Cenab-ı Allah, meleklerine karşı onlarla övünür.
Ebû Mûsâ (ra) şöyle buyurdu:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben:
“Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?” buyurdu. Ben de:
"Evet, Yâ Resûlallah, bildir." dedim. Şöyle buyurdu:
“Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.

Yazarın Diğer Yazıları