Mehmet Bina

Allah (cc)'a şükür edebiliyor muyuz?

Mehmet Bina

-Şükür terim olarak “Allah’tan veya insanlardan gelen nimet ve iyilikten dolayı minnettarlığını ifade etme, nimete söz ve fiille mukabelede bulunma, Allah’a itaat edip günah işlemekten uzak durmak suretiyle nimetin gereğini yapma” şeklinde tanımlanmıştır.
-Tasavvufta şükür, “derin bir saygıyla nimet sahibinin iyiliğini anmak” diye tarif edilir.
-Cüneyd-i Bağdâdî Hz.leri, yedi yaşında iken dayısı Seriyy-i Sakatî onu hacca götürür. Harem içinde gerçekleşen irfan sohbetlerinden birinde, şükür hakkında konuşulur. Oradaki âriflerin her biri kendi değerlendirmelerini yaptıktan sonra, Seriyy-i Sakatî Hz.leri, Cüneyd-i Bağdadi'ye dönerek onun da konuşmasını ister. Cüneyd-i Bağdadi, bir müddet düşündükten sonra şu muhteşem cevâbı verir:
“–Şükür, Allah Teâlâ’nın lûtfettiği nîmetle O’na âsî olmamak ve o nîmeti mâsiyete sermâye etmemektir.” (Ferîdüddîn Attâr, s. 318)
-Üç türlü şükür vardır. ▪︎Nimeti hatırda tutmak kalple şükür, 
-Nimeti vereni övgüyle anmak dille şükür, 
-Nimet sahibine lâyık olduğu şekilde karşılık vermek organlarla şükürdür. (DİA)
-insanoğlu nankördür, Rabbinin verdiği nimetlere karşı gereken şükrü yerine getirmemektedir. 
Rabbimiz verfiği nimetkeri sayarak sayarak Kur'an'ı Kerimde, “Ne kadar az şükrediyorsunuz! Fakat insanların çoğu şükretmez; hâlâ şükretmeyecekler mi?” gibi ifadelerle bizleri uyarmaktadır. (el-A‘râf 7/10; Yâsîn 36/35, 73; el-Mülk 67/23).
-Hz. Hasan (ra) rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki, “Allah kuluna, küçük veya büyük bir nimet verirde, kul bu nimete karşılık Elhamdulillah derse kendisine elde ettiğinden daha iyisi verilir.”
-Peygamberimiz (sav) bir sabah sahabilerden birisine “gecen nasıl geçti” diye sorar. Sahabi de “iyi geçti” diye cevap verir. Peygamberimiz üçüncü seferinde “Allah’a hamd ve şükürler olsun, iyi geçti” cevabını alıncaya kadar aynı soruyu arka arkaya tekrarlar. Nihayet son cevabı alınca  “senden aradığım buydu” diye buyurur.
-İnsan, sahip olduğu maddî nimetler açısından kendisi­nin gerisindekilere bakıp şükretmeli, manevî durumu kendi­sinden iyi olanlara bakıp kulluğunu artırmaya azmetmelidir.
-Şükür, Allah-ü Teâlâ’nın verdiği nimetleri O’nun sevdiği yerlerde kullanmaktır, Vücudumuzu Rabbimizin isteği üzere Allah yolunda eskitmektir.
-Şeyh Sadî Hz.leri, ayakkabısız kalmış. Ayakkabı alacak parası da yokmuş. Can sıkıntısı ile Kufa Camii’ne gitmiş. Cami­nin önünde ayaksız bir dilenci görünce, ayakkabısız ayaklarına bakıp şükretmiş.
-Cenâb-ı Hak, kullarının her fırsatta kendisine hamd (şükür) etmelerini istemektedir. 
Âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“...Allâh’a hamd olsun, de!..” (el-İsrâ, 111)
“...Onların duâları; «Bütün hamd ü senâlar, âlemlerin Rabbi Allâh’a mahsustur.» diye son bulur.” (Yûnus, 10)
-Peygamberimiz (sav), Hz. Ömer’in üzerinde bir gömlek görmüştü. Ona:
“–Bu gömleğin yeni mi, yoksa yıkanmış mı?” diye sordu. Hz. Ömer -(ra)-:
“–Yeni değil, yıkanmış gömlektir, yâ Rasûlâllah!” deyince Allah Rasûlü:
“–Yeni giy, hamd (şükreden) olarak yaşa, şehîd olarak öl!” buyurdu. (Ahmed, II, 89)
-Dâvûd -aleyhisselâm-, Rabbine çok şükrederdi. O, bir keresinde şöyle demiştir:
“–Yâ Rabbi! Ben Sana nasıl şükredeyim. Zîrâ Sen’in şükrüne ancak Sen’in nîmetinle erişebiliyorum.”
O’na şöyle vahyedildi:
“–Sana olan nîmetlerimin hepsinin Ben’den olduğunu biliyor musun?”
Hazret-i Dâvûd:
“–Evet.” dedi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ:
“–Bu şekilde düşünmen, Ben’im Sen’den râzı olmama kâfîdir.” dedi.
-İmam-ı Rabbani hazretleri şükür ile ilgili:
“Öyle nimetler vermiştir ki Cenab-ı Hak, vücudumuzun her kılı dile gelse ve şükür ifade etseler bile, o şükrü yerine getirmekten acizizdir” diye ifade eder.
-Allah dostlarından Şibli Hazretleri, bir gün Hicaz’a gitmek için yola çıkar. Yolu Bağdat’tan geçmektedir. Zamanın halifesi Harun Reşid, Şibli Hazretlerinin Bağdat’a uğradığını duyunca kendisine adamlarını göndererek biz mi sizleri ziyaret edelim, yoksa siz mi bizi ziyaret edersiniz, diye sordurur. Şibli Hazretleri “Biz halifenin yanına geliriz” diye haber gönderir. Ardından da saraya doğru hareket eder.
Halife Harun Reşid, Şibli Hazretlerine, “Bize bir nasihat eder misiniz efendim? der.
Şibli Hazretleri de “Bana bir bardak su getirin.” der.
Halife Harun Reşid’e dönerek, “Eğer çölde susuz kalsanız, ölmek üzere olsanız, biri elinde bir bardak su ile çıkıp gelse, dese ki bu bir bardak suyu sana veririm ama servetin yarısını isterim, verir misin?”
Halife Harun Reşid önce bir düşünür ve sonra “Elbette veririm!” der.
Şibli hazretleri, “Peki bu suyu içtin, çıkaramıyorsun, idrarını yapamıyorsun, bir doktor gelse, ben senin sıkıntını çözerim fakat servetinin diğer yarısını isterim dese verir misin?”
Halife Harun Reşid bir süre düşünceye dalar ve yine aynı cevabını verir. “Elbette veririm!”         
Bunun üzerine Şibli Hazretleri, “O halde bir bardak su bile etmeyen servetine ve dünyaya güvenme!” der.
-İnsanlar nimetler karşısında acizdir. Nimetlerin şükrünü eda edebilmek için ne yapsa azdır.
▪︎Hz. Âdem a.s.’dan beri şeytan insanların şükürsüz olması için çalışır. İlahî huzurdan kovulduktan sonra insanların yoluna oturup onları doğru yoldan uzaklaştıracağına yemin etmiştir. Bu amacını “Onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın.” (Araf 17) diye de açıklamıştır.
Hz. Âdem (a.s.) yaratıldığında cennette ilk sözü “elhamdülillah” oldu.
-Evliyâlarından Seleme bin Dinar Hz.lerinin yanına biri gelip şu sualleri sordu:
-Gözlerin şükrü nedir?
-Cevabında buyurdu ki:
-Harama bakmamasıdır.
-Kulakların şükrü nedir?
-İyilik işitirse dinler, kötülüğü ise dinlemez.
-Ellerin şükrü nedir?
-Kendisinin olmayanı almaz ve harama dokunmaz.
-Karnın şükrü nedir?
-Altı yemek, üstü ilim olur.
-Ayakların şükrü nedir?
-İyileri görünce, onların yaptıklarını yapar, kötülüklere gitmez.
Yalnız diliyle şükredip diğer azalarıyla şükür etmeyen kimse, elbisesi olup giymeyen ve eliyle bir kenarına dokunan kimse gibidir. Giymediği elbise elbette o kimseyi sıcak ve soğuktan korumaz.
Bâyezîd-i Bistâmî Hz. bir gün müridleriyle daracık bir yoldan giderken karşılarına bir köpek çıkmıştı. O Ârifler Sultânı, geri çekildi ve köpeğe yol verdi. 
Talebelerinden biri, içinden:
“–Allah Teâlâ insanı mükerrem (yani üstün ve hürmete lâyık) kılmışken, Bâyezîd (r.a) takebelerini geri çekip köpeğe yol verdi, bu ne acâyip bir hâl!” dedi.
Bâyezid Hz.leri, âdeta talebenin kalbinden geçenlere vâkıf olmuşçasına şu îzahta bulundu:
“–Gönlümde öyle bir zuhûrat oldu ki, sanki o köpek hâl lisânıyla bana; «Benim kusurum ne idi ki ezelde köpeklik postunu sırtıma geçirdiler; sen ne yaptın ki sana bu şerefli hil’ati giydirdiler?» dedi. 
İşte bu düşünce gönlüme yol bulunca, ben de geri çekilip yolu ona verdim.”
Dolayısıyla Allâh’ın herhangi bir mahlûkunu gördüğümüz zaman; “Ben onun yerinde olabilirdim, o da benim yerimde olabilirdi.” diye düşünmeli, “insan” olarak yaratılmamızdan dolayı, hamd ve şükrümüzü artırmalıyız.(islam ve ihsan)

Yazarın Diğer Yazıları