Mehmet Bina

Akşemseddin Hz.leri ve Ebu Eyyubel Ensari (RA)' nin kabri şerifi.

Mehmet Bina

16 Şubat 1459 yılında vefat eden Akşemseddin Hz.leri, 1390 yılında Şam’da doğdu.

Baba tarafından nesebi Hz. Ebû Bekir’e kadar uzanmaktadır. 

Asıl adı Şemseddin Muhammed b. Hamza’dır. Ancak Akşemseddin veya kısaca Akşeyh adıyla şöhret bulmuştur. 

Hacı Bayram-ı Velî'nin, ona; “Beyaz (ak) bir insan olan Zeyd'den, insan cinsinin karanlıklarını söküp atmakta güçlük çekmedim” demesi sebebiyle, Akşemseddîn lakabı verilmiştir.

Riyazet sebebiyle benzinin solması, saçının-sakalının ağarması ve ak elbiseler giymesinden dolayı Akşemseddîn denildiği de rivayet edilmiştir.

- Yedi yaşlarında babasıyla birlikte Anadolu’ya gelerek o zaman Amasya’ya bağlı olan Kavak ilçesine yerleştiler. Kur’an’ı ezberleyip kuvvetli bir dinî tahsil gördükten sonra Osmancık Medresesi’ne müderris oldu. Yine bu arada iyi bir tıp tahsili yaptığı da anlaşılmaktadır.

Tasavvufa olan ilgisinden dolayı, Akşemseddin önce İran’ı dolaştı ama umduğunu bulamadığı için tekrardan Anadolu'ya dönmek zorunda kaldı. Hacı Bayram'ı Veli´nin müritleri arasına katıldı.

Kısa süre tasavvufun bütün yollarını ve inceliklerini öğrenen Aksemseddin, bu başarısından dolayı Hacı Bayram Veli'den icâzet aldı ve hilafet tacı giydirildi. Bunun sonrasında Hacı Bayram Veli'den aldığı izinle Ankara'dan ayrıldı ve Beypazarı'na yerleşti. Beypazarı'nda büyük bir şöhret bulan Akşemseddin, kısa bir süre sonra oradan da ayrılır ve Çorum - İskilip'e yerleşti.

Daha sonra Bolu'nun Göynük ilçesine yerleşir. Göynük'te de yine bir değirmen ve mescid inşa ettirip, kendi çocuklarının tahsil ve terbiyesi ile meşgul olmuş, diğer taraftan mevcut eserlerini yazmış ve yedi kere hacca gidebilme imkanı bulmuştur. Akşemseddin, tıbba ve eczacılığa merak sararak tıp ilmini öğrendi.

İlk kanser araştırmacılarından olan Akşemseddin Hz.leri, o devirde seratan denilen bu hastalıkla çok uğraştı.

Hangi hastalıkların hangi bitkilerden hazırlanan ilaçlarla tedavi edileceğine dair bilgiler ve formüller ortaya koydu.

Sultan II. Murat’ın daveti üzerine Akşemseddin Hz.leri  ve Hacı Bayram­ı Velî birlikte Edirne’ye giderler. Sultan II. Murad bu iki zatın değerini anlar ve Saray’ın kapılarını açar. Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) henüz beşiktedir. Bir gün sohbet esnasında Sultan II. Murad “Fetih bizlere müyesser olacak mı?” diye sorar. Hacı Bayram­ı Velî de “Siz ve biz bunu göremeyiz; ama fethi görmek şu küçük şehzade ile bizim köseye (Akşemseddin) nasip olacaktır” der.

Akşemseddin Hz.leri, bu ziyaretinde II. Murad’ın kazaskeri Sadrazam Çandarlı Halil Paşanın kanser hastası olan oğlu Süleyman Çelebi’yi tedavi ederek iyileştirir…

Hacı Bayram Veli´nin vefatından sonra Bayramîlik tarikatını yürüttü.

Daha sonra Akşemseddin, II. Murat'ın emir ve isteğiyle Fatih Sultan Mehmed'in hocalığına tayin edildi. Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed'e danışmanlık yapıp İstanbul'un fethine katkıda bulunmuştur. Akşemseddin Hz.leri çocukları, öğrencileri ve müritleriyle birlikte fetih ordusuna katılmışlardır.

Fatih Sultan Mehmed, Akşemseddin ile İstanbul'a girişte şehir halkı tarafından karşılanıyor, şehir halkı Akşamseddin'i Fatih Sultan Mehmed sanıp ona çiçekler uzatılıyor. Akşemseddin ise "Padişah ben değilim" diyerek yanındaki Fatih Sultan Mehmed'i gösteriyordu.

Fatih Sultan Mehmed ise "Hünkar benim ama, o benim hocamdır. Çiçekler O'na Layıktır!" sözüyle tebessüm ediyordu.

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethin ardından Ayasofya'da hutbesini tamamladıktan sonra, minberden indi ve Akşemseddin'i imâmete geçirdi. Böylece Akşemseddin, fethin ilk Cuma namazını kıldırmış oldu.

Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un fethinden sonra, daha evvel fetih için gelip orada şehîd düşmüş bulunan ashâb-ı ikramın kabirlerini tespit ettirmeye başladı.

Bunlardan Hazret-i Peygamber (sav)’in mihmandarlığını yapan Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabrini özellikle tespit ettirmek istiyordu. Ancak düşman tecâvüzlerine karşı muhâfaza maksadı ile gizlenmiş olan bu mübârek kabr-i şerîf, bulunamadı. Bunun üzerine Fâtih, Akşemseddîn Hazretleri’ne mürâcaat ederek:

“–Efendi Hazretleri! Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin kabrini nasıl bulabiliriz?” diye sordu.

- Hazret-i Pîr Akşemseddin, birkaç dakika murâkabeye vardıktan sonra o mübârek ve şanlı sahâbînin kabrinin yerini gösterdi. Oraya işâret olması için bir sopa dikildi. Fakat Fâtih, hocasına îtimatsızlığından değil, ancak gönlünün tamamen mutmain olması için, geceleyin sopanın yerini değiştirdi. Ertesi gün belirlenen yeri kazmak üzere gelindiğinde Akşemseddîn Hazretleri, tekrar murâkabeye vardı ve talebesi Fâtih’in hayret nazarları arasında:

“–Sul­tâ­nım! İşâretimizin yeri değişmiş!..” deyip sopayı eski yerine getirdi.

Artık Sul­tân’ın gönlünde hiçbir şüphe kırıntısı dahî kalmadı ve gösterilen yer kazılmaya başlandı. Biraz sonra Ebû Eyyûb’a âit bir mezar taşı çıktı; Akşemseddîn Hazretleri’nin kerâmeti tahakkuk etti.

Sultan Fâtih’in emri üzerine kabir, tamamen ortaya çıkarılarak üzerine bir türbe, yanına da bir câmi ve medrese inşâ edildi.

Akşemseddin, fetihten sonra, II. Mehmed'in ısrarına rağmen İstanbul'da kalmak istemedi, Göynük'e çekildi.

Hacı Bayram Veli Hazretleri Ankara'da fenâ âleminden bekâ âlemine göç etmek üzere iken; son sözleri:

- "Benim namazımı Akşemseddîn kıldırsın ve cenâzemi yıkasın. Bu haberimi ona iletirsiniz!" oldu ve vefât etti.

O sırada Akşemseddîn orada değildi ve nerede bulunduğunu kimse bilmiyordu. Talebeler ile Hacı Bayram-ı Velî'nin yakınları, merak ve hayret içinde kaldılar. Bâzı kimseler;

"Hacı Bayram-ı Velî'nin bu sözü, ölüm hâlinde söylenen sözlerdendir. Buna pek îtibâr edilmez." dediler. Kararsız ve üzüntülü bir halde yollara bakarlardı. O esnâda; "Akşemseddîn geliyor!" diye bir ses işitildi. Halk Akşemseddîn'i karşıladı ve olup biteni haber verdi. O da vasiyet üzerine yıkayıp namazı kıldırdıktan sonra, Hacı Bayram-ı Velî'yi defn etti. İşler bitince, Hacı Bayram-ı Velî'nin doksan bin akçe borcu olduğunu öğrendi ve otuz bin akçesini ödemeyi vâdetti. Kalanını da Hacı Bayram-ı Velî'nin yakınları ile dostları ödediler. Akşemseddîn, üzerine aldığı otuz bin akçenin yirmi dokuz binini ödedi ve geriye bin akçe kaldı. Alacaklı, Akşemseddîn'e gelerek hepsini istedi. "Birkaç gün müsâade et." dediyse de, faydası olmadı. Sert ve küstah bir şekilde bir dakika bile bekleyemeyeceğini bildirdi. Bu söz üzerine fevkalâde müteessir olan Akşemseddîn hazretleri alacaklıyı içeri çağırdı. Evin önünde bir bahçe vardı. Ona;

"Bahçeye gir, alacağın bin akçeyi al. Fazlasını alma!" dedi.

O kimse, bundan sonraki durumunu şöyle anlatıyor:

"Bahçeye girdim. Bahçenin içinde yassı yapraklı bir ot vardı. Her yaprağın üzerinde bir akçe vardı. O otta o kadar çok yaprak vardı ki, sayısını ancak Allahü teâlâ bilir. Onun yapraklarından bin akçe topladım. Fakat yaprakların üzerinden bir akçenin eksilmemiş olduğunu gördüm. Bahçenin içi de akçe ile doluydu. Bu hâli görünce, hayrette kaldım. Dışarı çıkıp, o bin akçeyi Akşemseddîn'in önüne koydum. "Bu akçeleri size bağışladım." dedim, yalvardım ve özür diledim. Fakat Şeyh, o bin akçeyi kabûl etmedi."

- Akşemseddîn hazretleri hocasının vasiyetini yerine getirdikten sonra tekrar Göynük'e geldi.

- Rivayet olunur ki Akşemseddin Hazretleri bir gün oğlunu (dört yaşındaki Hamdi Çelebi) dizine oturtur. Minik yavru bülbül gibi Kur’an okur. Mübârek bir ara hanımına döner. “Biliyor musun?” der, “Aslında dünyanın mihneti, zahmeti çekilmez ama şuncağızın yetim kalmasına dayanamam. Yoksa çoktaaan göçerdim!”

Hanımı omuz silker. “Amaaan efendi” der, “sen de göçemedin gitti yani.” Akşemseddin Hz.leri, “İyi öyleyse!” deyip kalkar. Göynük'lülerle helalleşir ve mescide çekilir. Talebelerine “okuyun” buyururlar. Bir ara gözleri kapanır, yüzü aydınlanır. Kolları yana düşer ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarına. Müridleri eve koşarlar “Başınız sağolsun” derler hanımına, “Efendi göçtü!”

 16 Şubat 1459 yılında 70 yaşında vefat etti. Fethin manevi önderi Göynük’teki Süleyman Paşa Camisi’nin bahçesine mütevazi bir törenle defnedilir.

Yazarın Diğer Yazıları