Mehmet Bina

AHİRET HAZIRLIĞI

Mehmet Bina

UBEYDULLAH AHRAR HAZRETLERİ ANLATIR:

Bir gün pazara gitmiştim. Aç bir kişi yanıma geldi ve:

"Açım, beni Allâh rızâsı için doyurur musun!" dedi.

O an, hiçbir imkânım yoktu. Sadece eski bir sarığım vardı. Bir aşçı dükkanına gittim. Aşçıya:

"Şu sarığı al. Eski, ama temizdir. Bulaşıklarını kurularsın. Yalnız bunun mukabilinde şu aç insanı doyurur musun? " dedim.

Aşçı, o fakire yemek verdi; sarığımı da bana iâde etmek istedi. Fakat ısrar edip almadım. Kendim de aç olduğum hâlde o fakîr doyuncaya kadar bekledim. "

Ubeydullah Ahrar Hazretleri, Cenâb-ı Hakk’ın lütfüyle sonradan büyük bir servete sahip oldu. Öyle ki çiftliklerinde binlerce işçi çalışıyordu.

Fakat o mübârek zât, buna rağmen hizmetten geri kalmadı.

zenginlik zamanına ait hâlini kendisi şöyle anlatır:

"semerkant'ta mevlânâ kutbuddîn medresesi'ndeki dört hastanın hizmetini üzerime almıştım. hastalıkları arttığından, yataklarını kirletirlerdi. ben, onları elimle yıkayıp çamaşırlarını giydirirdim. devamlı hizmet ettiğim için, hastalıkları bana da sirâyet etti ve yatağa düştüm. fakat o hâlimle bile testilerle su getirip hsstaların altlarını temizlemeye, elbiselerini yıkmaya devâm ettim. "

NEDİR BU AYRILIK YÂ BİLÂL!  BENİ ZİYÂRET ETME VAKTİN  HÂLÂ GELMEDİ Mİ

Efendimiz'in vefâtından sonra Peygamber müezzini Bilâl-i habeşî ( R.A. ) da  üzüntüsünden, o semaları titreten güzel sesiyle bir daha ezan okuyamaz olmuştu. Hazret-i Bilal, ashabın ısrarlarına dayanamayıp ne zaman ezan okumaya niyet ettiyse, mihrapta Allâh Rasûlü'nü göremeyince hıçkırıklarla boğazı tıkandı, sesi kısıldı, ezan okumaya  muvaffak olamadı. İçini kavuran aşk ateşini teskin edebilmek için Medine’den uzaklaştı, Şam'a gitti. Bir gün rüyasında Rasûlullâh ( s.a.v. )'i gördü.

Peygamber Efendimiz:

"nedir bu ayrılık yâ bilâl! beni ziyâret etme vaktin

hâlâ gelmedi mi? " diye sitem etti. Bunun üzerine Bilâl (r.a.) mahzun bir şekilde uyandı ve hemen yola çıktı.  Âlemlerin Efendisi'nin kabr-i şerîfini ziyâret için Medîne'ye geldi. Allâh Rasûlü ( s.a.v. )'in huzûrunda ağlayıp yüzünü gözünü kabrine sürdüğü esnâda, Peygamber Efendimiz'in torunları Hazret-i Hasan ile

Hazret-i Hüseyin geldiler. Bilâl ( r.a. ) onları bağrına basıp öpmeye başladı. Onların:

"- Ey Bilâl! Ezânını dinlemeyi çok istiyoruz! " diye ısrarları üzerine ezan okumaya başladı. Daha o anda Medine sarsıldı.

Eşhedü enne muhammede'r-rasûlullâh

dediğinde kadın-erkek bütün insanlar,

Allâh Rasûlü dirildi zannederek Mescid-i Nebevî'nin yollarına döküldüler. Rasûlullâh(s.a.v.)'in vefatından sonra Medîne'de insanların bu kadar çok ağladığı bir gün görülmemişti.

Bu Rasûlullâh aşığı mübârek sahâbî, altmış küsur yaşında Dımaşk'ta vefât etti. Vefâtı esnasında:

"- Yarın inşâallâh sevgili dostlarıma; hazret-i muhammed (s.a.v. )'e ve arkadaşlarına kavuşacağım. " dedi.

Bunun üzerine hanımı:

"-Vâh başıma gelenler! " diye ağlamaya başladı. Gönlü hasretle dolu Peygamber aşığı

Bilâl ( r.a. ) ise:

"- Âh ne güzel, ne hoş!" diyordu.

Onlar artık Fahr-i Kâinât Efendimiz'in,

"Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın." beyanına sarılıyor,  ellerindeki en büyük sermâye ve yegâne teselli kaynağı olarak Allâh Rasûlü'nün muhabbetini ziyadeleştirmeye katmerlendirmeye çalışıyorlardı.                  Nitekim Enes( r.a. ) şöyle demiştir:

"İslâm'a girme nîmetinden sonra hiçbir şey bizi Allâh Rasûlü'nün:'Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.' müjdesi kadar sevindirmemiştir. İşte ben de Allâh'ı, O'nun Rasûlü'nü, Ebû Bekir'i ve Ömer'i seviyorum, -her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadıysam da- onlarla beraber olmayı umuyorum. "

 

Yazarın Diğer Yazıları