
AHİRET HAZIRLIĞI
Mehmet Bina
HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLATAN OLAY
İbrahim Ethem Hazretleri bir gün hamama girmek istemiş. Hamamın sahibine:
‘‘Param yok, hamama girmeme müsaade etmez misiniz?’’ demişti.
Hamamcı parasız hamama girilmez diyerek hamama sokmadı. İbrahim Ethem Hazretleri ısrar etti ise de hamamcı kabul etmedi. Boynu bükük olarak hamamdan ayrılan İbrahim Ethem Hazretleri, öyle yüksek bir sesle bağırdı ki yer gök inledi... Bu sesi duyan halk, ağlamakta olan İbrahim Ethem Hazretleri’nin başına toplanıp:
‘‘Bu kadar feryada hacet yok, hamam parasını biz verelim de ağlama!’’ dediler.
İbrahim Ethem Hazretleri toplanan kalabalığa şöyle seslendi:
‘‘Ey ahalî! Siz, benim hamama giremediğim için mi ağladığımı sanıyorsunuz? Ben hamama giremediğim için ağlamıyorum. Ben, dünyada iken parasız hamama bile sokmuyorlar... Ya ahirette de senin cennete girecek bir amelin yok diye kapıdan geri çevrilirsem halim ne olur? diye ağlıyorum... Çünkü salih ameli olup oraya girmeyi hak etmeyenleri içeri sokmayacaklar’’ buyurdu.
GÜNAHIN İÇİNDE İKEN KENDİNİ KORUMAK.. İki kardeşten biri köyde çobanlık yaparken diğeri şehirde yaşıyordu. Köyde yaşayan “Bu zamanda şehre gitmek, oranın günahlı hayatına karışmak çok kötü. Ben köyün çobanlığını yapayım, günahlardan uzak kalayım” düşüncesi içerisindeydi.
Çoban, dağda koyunları, keçileri otlatıyor, bütün namazlarını vaktinde kılıyor, namahreme nazar etmiyordu. Bütün gün zikirle, fikirle, şükürle yaşıyordu. Bir süre sonra manen bir hayli ilerledi, kerametlere bile mazhar oldu.
Çoban, şehirde yaşayan kardeşini ziyaret etmek istedi. Otlattığı koyunlarından bir miktar süt sağarak bir bez torbaya doldurup ağzını bağladıktan sonra şehrin yolunu tuttu. Ayakkabı tamircisi olan kardeşinin dükkânına varınca torbadaki sütünü duvardaki bir çiviye asıp oturarak sohbet etmeye başladı.
Bu sırada bir bayan gelerek ayakkabısını çıkarıp topuğunu gösterdi. Kardeşi ayakkabıyı tamirle uğraşırken bayan çıplak ayakla beklemeye başladı. Kadın az sonra ayakkabısını giyip giderken ormanda görmediğini gören çobanın zihninde değişik düşünceler oluşmaya başladı. İşte o sırada yukarıdan bir şeyler dökülmeye başladı. Başlarını kaldırıp yukarıya baktıklarında bunun süt damlası olduğunu anladılar. Çobanın zihni bulanıklaşmaya başladığı anda torbadaki süt de damlamaya başlamıştı.
Ayakkabı tamircisi kardeş “İnsanlardan kaçarak dağ başında veli olmak kolay şey. Bütün mesele işte bu insanların içinde veli olabilmekte” dedi. Çoban, “Haklısın kardeşim. Demek senin manen yükselmene mani bu gibi manzaralar” dedi. Ayakkabıcı kardeş, “Nereden çıkardın bende manen yükselme olmadığını?” diye sordu.
Çoban, “Baksana, bir anda düştüm senin yanında. Sen ise her gün bunlarla yüz yüzesin. Yükselmen mümkün mü?” diye cevap verdi.
Ayakkabı tamircisi, “Asıl mesele bunların içinde kendini muhafaza etmektedir. Rabb’ime şükürler olsun ben kendimi şimdiye kadar muhafaza ettim, bundan sonra da muhafaza ederim, inşallah” dedi.
Bundan sonra ayakkabı tamircisi kardeş, şehadet parmağını ağzına götürüp dilinin ucuyla ıslattıktan sonra doğruca torbanın süt akan yerine Bismillah diyerek bastırdı. Şıp şıp diye akan süt anında kesildi. Bir anlık sessizliği çobanın feryadı bozdu. Kucakladığı kardeşine “Sen haklıymışsın kardeşim! Asıl mesele, dağ başına kaçmak değil, insanlar içine girmek, onların arasında durumunu muhafaza etmekmiş” dedi.
NEREDE, EN ÇOK NE VAR?
Bir gün Behlül Dânâ, Abbâsî halîfelerinden Harun Reşid’e sordu:
“–Ey halîfe, sana üç suâlim var:
1. Yer üstünde en fazla olan,
2. Yeraltında en fazla olan,
3. Gökyüzünde en fazla olan nedir?”
Harun Reşid de şu cevabı verdi:
“–Yeryüzünde en çok olan canlılardır. Yeraltında en çok olan mevtalardır. Gökyüzünde en çok olan da kanatlılardır; kelebeklerdir, kuşlardır, vesâire…”
Behlül Dânâ ise mânidar bir şekilde bakarak şu mukabelede bulundu:
“–Hayır ey halîfe, sen işin zâhirî tarafını söyledin. Hakikatini söylemedin. Gerçek şu ki:
Yeryüzünde en çok mevcut olan şey; tamahlardır, hırslardır, ihtiraslardır, kıskançlıklardır ve bitmek-tükenmek bilmeyen nefsani arzulardır.
Yeraltında en çok mevcut olan şey de «eyvah, vah vah» ile «keşke»lerdir.
Gökyüzünde en çok mevcut olan ise Cenâb-ı Hakk’a çıkan Salih amellerdir.”