Mehmet Bina

AHİRET HAZIRLIĞI

Mehmet Bina

KABİR AÇILDIĞINDA ÖLÜ ANNEDEN DOĞAN BİR BEBEK BULUNDU!

Hemen kazma ve küreğine sarılarak kabri açmaya koyuldu. Onunla beraber gelenler de mezardan ince ince yayılan çocuk sesini duydukları için bu mahzun babaya yardım ettiler. Kabir tamamen açıldığında ortaya çıkan manzara, iradeleri sıfırlayacak kadar hayret ve dehşet vericiydi: Kabirde ölü anneden doğmuş nur topu gibi bir yavru vardı ve annesinin göğsüne yapışmış bir vaziyette duruyordu. Gâzi baba, hemen yavrusunu alıp bağrına bastı. Onun pembe yanaklarına bûseler kondurdu. Sonra yavruyu sıcak bir kundağa sardı. Açılmış olan kabri de, hanımına dilinde «vedâ fâtihası» olduğu hâlde itina ile tekrar kapattı. Herkes, bu mûcizevî ve Rabbânî tecellî karşısında hayret ve hiçlik makâmında idi. Büyük bir tâzîmle Cenâb-ı Allâh’ı tesbîh ve takdîs ediyordu. Baba da, nemli gözlerle secdeye kapanmış, hanımının vefâtı dolayısıyla hüzün, evlâdı sebebiyle de sürûr dolu bir gönülle Rabbine hamdediyordu.

o çocuk bir alim oldu!

Bu yavru, güzel bir tahsil ve terbiye içerisinde büyüdü ve şöhreti bütün Osmanlı mülkünü saran zâhid bir âlim oldu. Başından geçen bu mûcizevî tecellî dolayısıyla hep Meyyit zade diye anıla geldi. O, Hak Teâlâ’ya mutlak ve samimî bir teslîmiyetin ibretli ve hikmetli bir bereketiydi. Kendi emrine samimiyet ve ihlâsla râm olan Hazret i İbrahim -aleyhisselâm-’ı ateşte yakmayan ve Hazret-i Îsâ aleyhisselâm-’ı babasız yaratan Kâdir-i Mutlak, bu zâtın da babasının ihlâsı bereketiyle ölü bir anneden doğmasını irâde buyurmuştu. Kudret, güç ve azamet, yalnız Cenâb-ı Allâh’a âittir. Meyyitzâde’nin medfûn olduğu mezarlığa, onun adına istinâden “Meyyitzâde Mezarlığı” denilmiştir.

 

HÜDHÜD KUŞU

  Günün birinde Hz. Süleyman  çadırı kurunca bütün kuşlar gelip hünerlerini birer birer sayıp dökmeye başladılar. Her biri hünerini anlatıyor, sonra diğeri geliyordu. Nihayet sıra Hüdhüd kuşuna geldi. Hüdhüd :

– “Ey ulu padişah, dedi. Ben size küçük bir hünerimden bahsedeceğim.”

Hz. Süleyman :

– “Buyur söyle seni dinliyorum.” deyince Hüdhüd.

—Yükseklerde uçarken baktığımda yerin derinliklerindeki suyu görürüm, o suyun ne kadar derinlikte olduğunu, renginin nasıl olduğunu, topraktan mı yoksa taştan mı kaynadığını görür, bilirim. Ey ulu padişah sefere gidersen beni yanına al. Sana konaklayacağın yer konusunda faydalı olurum.” dedi.

Hz. Süleyman :

– “Ey güzel arkadaş, susuz ve uçsuz bucaksız çöllerde bize arkadaş ol böylece faydalı olursun.” dedi.

Bunu duyan karga araya girdi :

– “Bu zavallı yalan söyleyip yüzünü kara etmektedir, dedi. Çünkü eğer böyle bir hüneri olmuş olsa önce yerdeki tuzağı görüp ona yakalanmaz ve kafeslerde mahkûm olmazdı.”

Bunun üzerine Hz. Süleyman :

– “Ey Hüdhüd yaptığını beğendin mi bizim huzurumuzda yalan söylemek olur mu? ” diye Hüdhüdü azarladı.

Hüdhüd :

– “Ey yüce padişah, benim hakkımda karganın söylediklerine inanma. Ben huzurunuzda yalan söylemedim. Dediklerim doğrudur. Benim tuzağı görmeyişimin sebebi kaza ve kaderin gözümü kapatması, aklımı bağlamasıdır. Yoksa elbette ki yerin üstündeki tuzağı görürüm. Fakat ne yazık ki kaza gelince bilgi uykuya dalar, ay tutulur, gün kararır.” dedi…

Mesnevi – Mevlana

Yazarın Diğer Yazıları