Mehmet Bina

AHİRET HAZIRLIĞI

Mehmet Bina

Resulallah Efendimizin bu cümlesini duyan lâin İblis söyle dedi: 
- Heyhat, heyhat... Ümmetin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın? Ben, onların kan maceralarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi görmez ve bilmezler. Beni yaratan ve Baas gününe kadar bana mühlet veren Allah’a yemin ederim ki; onların tümünü azdırırım. Cahillerini ve âlimlerini... Ümmilerini ve okumuşlarını... facirlerini ve âbidlerini... Hâsılı, bunların hiçbiri elimden kurtulamaz. Fakat... Allah’ın halis kullarını... Evet, bunları azdıramam. 

Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz sordu: 
- Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?... 
Bilmez misin? ya Muhammed, bir kimse ki, dirhemini ve dinarını sever... O Allah için bir ihlâsa sahip değildir. Bir kimseyi görsem ki; dirhemini ve dinarını sevmez.; övülmekten methedilmekten hoşlanmaz... Bilirim ki o; ihlâs sahibidir... Hemen onu bırakır, kaçarım. 
Bir kul, mali ve övülmeyi sevdiği sürece; kalbi de dünyaya bağlı kaldığı müddetçe, o size vasfını yaptığım kimseler arasında bana en çok itaat edendir. 
Bilmez misin ki; mal sevgisi, büyük günahların en büyükleri arasındadır. Bilmez misin ki; ya Muhammed, baş olma sevgisi yine büyük günahların en büyükleri arasındadır. 
İblis anlatmaya devam etti: 
Ya Muhammed, Bilmez misin? Benim yetmiş bin tane çocuğum var. Bunların her birini bir başka yere tayin etmişimdir. Sonra... O her çocuğumla birlikte yine yetmiş bin tane şeytan vardır. 
Onların bir kısmını ulemaya gönderdim. 
Bir kısmını gençlere yolladım. 
Bir kısmını da, meşayihe saldım. 
Bir kısmını da, ihtiyar kadınlara musallat ettim. 
Gençlere gelince; aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla gayet iyi geçiniriz. 
Çocuklara gelince... Onlarla da, bizimkiler istedikleri gibi birlikte oynarlar. 
Bizimkilerin bir kısmını da âbidlerin başına dert ettim.  Bir kısmını da zahitlerin. Onlar, bunların yanına girer; halden hale sokarlar. Bir tepeden öbürüne, hep dolaşıp dururlar. Öyle bir hal alırlar ki; baslarla, sebeplerden herhangi birine sövmeye... 
İşte böylece, onlardan ihlâsı alırım... Onlar, bu halleri ile yaptıkları ibadeti, ihlâssız yaparlar gayri... Ama bu hallerinin farkında olamazlar. O zaman da eririm. Tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm. 


                          CİĞER KEBABI
Bir gün Eshab-ı kiramdan bazıları Resulullah`a, H.z Ebu Bekir (r.a) Efendimizi şikâyete geldiler.
-Ya Resulullah, Ebu Bekir, odasında yalnız başına ciğer kebap yer, kokusunu duyarız, bizi hiç davet etmez dediler. Efendimiz:
-“Bir daha böyle yaptığında bana haber verin beraber evine gidelim!” buyurdu.Bir gün haber verdiler.Resul-i Ekrem, hemen kalkıp, H.z Ebu Bekir (r.a) Efendimiz`in evine gitti.Ateş ve kebap yoktu.
-“Ya Eba Bekir, sen ciğer kebabı yiyormuşsun, bize de var mıdır?” buyurdu.
-Ya Resulullah, ben ciğer kebabı yemiyorum, pişen kendi ciğerimdir, dedi. Resulullah, bunun nasıl olduğunu sorunca:
-“Hak Teâlâ, bana İslam dinini nasip etti. Habibine dost eyledi. Eshab-ı kiram arasında büyük yer verdi. Acaba kıyamet günümde halim ne olur, bu kadar nimetin şükrünü yapabilir miyim, diye korktuğumdan, ciğerim yanıyor.” Cevabını verdi.
 

Yazarın Diğer Yazıları