Mehmet Bina

Ahiret Hazırlığı

Mehmet Bina

“Allahü Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor; ‘Sizi ancak boşuna yarattığımı ve gerçekten bize döndürülmeyeceğinizi mi zannettiniz?” (Mü’minûn Sûresi, 115.) 
Behlül Dânâ, bu çocuğun sıradan bir çocuk olmadığını anlamıştı. Yaşından beklenmeyen olgunlukta sözler sarf ediyordu. Behlül, çocuğun yanına oturdu ve; 
“Ey çocuk. Sen çok hikmetli konuştun. Bana biraz daha nasihat et” dedi ve ağlamaya başladı. Çocuğun olgun hâli ve sözleri Behlül’ü cezbeye getirmişti. Kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğa sordu: 

“Ey oğlum! Senin günahın yok. Sen bir çocuksun. Nasıl oluyor da böyle düşünebiliyorsun?” 
Çocuk cevap verdi: 
“Ey Behlül! Babamı ateş yakarken gördüm. İri odunları küçük çırpılarla tutuşturuyordu. Ben de Cehennem’in yanan küçük odunlarından olacağımdan korkuyorum.” 
Bu sözler üzerine Behlül Dânâ Hazretleri tekrar ağladı ve yine kendinden geçti. Kendine geldiğinde çocuğu yanında göremedi. Oradakilere bu çocuğun kim olduğunu sordu. Onlar; 
“Tanımadın mı?” dediler. 
“Hayır. Tanımadım.” 
“Bu çocuk, Hazret-i Hüseyin’in (ra) torunlarından Seyyid bir çocuktur.” 
Bunun üzerine Behlül, takdirlerini şöyle dile getirdi: 
“Evet! Ancak böyle bir ağacın meyvesi bu kadar olgun olabilirdi!”
Rabbim nefsimizi ve neslimizi yolunda daim eylesin...                        
YAVUZ SULTAN SELİM VE ÇOBAN
Sultan Selim Hân, ordusuyla Sivas’a girerken, yaşlı bir çoban koşarak huzuruna geldi ve “Sulağımıza hoş geldin sultanım. Görüyorum ki, yorgunsun ve açsın. Bu fakire misafir olursan gönül alırsın” dedi. Yavuz Sultan Selim Han; “Ben tek başıma değilim çoban baba. Ardımda koca bir ordu var” buyurunca, çoban tevekkülle boynunu büktü ve “Allahü teâlâ kerimdir. 
Hele sen bir mola ver. Misafir kısmetiyle gelir” dedi. Sultan Selim Han; “Bunda bir hikmet olsa gerektir!” diyerek ordusuna mola verdi. Çadırlar kuruldu. Çoban sürüden dört koyun seçerek yüzüp temizledi ve kazana koydu. Sonra Sultan Selim Han’a; “Sultanım! Askerler eti yerken kemikleri sakın kırmasınlar” diye ricada bulundu. Kazanlarda etler pişirildi ve gaziler davet edilerek kemiklerin kırılmaması tembihlendi. 
Nöbet nöbet sofralara oturuldu. Bütün ordu doyuncaya kadar yemelerine rağmen dört koyunun etini bitiremediler. Sonra çoban, kemikleri bir araya getirerek dua etti. Askerler “Âmin” dedi. Koyunlar, Allahü teâlânın izniyle dirildi ve sürüye katıldı. Sadece biri topallıyordu. Herkes şaşırmıştı. 
Yavuz Sultan Selim Han, çobana; “Bu niçin topallıyor?” diye sorunca çoban; “Bir kemiği noksan olduğu için” dedi. Bunun üzerine Sultan Selim Han sakladığı âşık kemiğini çıkardı ve “Baba! Sizi denemek istemiştim. Kâmil bir veli olduğunuz anlaşıldı. Kusurumuz af ola. Bizi dualarından eksik etme” diye rica etti.
Çoban da; “Allahü teâlânın yardımı senin üzerindedir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili ve şerefli Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) ve Eshâb-ı Kirâmı (radıyallahü anhüm) senin yanındadır. Merak etme zafer senin olacak, muzaffer olarak döneceksin!” dedi.                        
 

Yazarın Diğer Yazıları