
Ahiret Hazırlığı
Mehmet Bina
- Müjdeler olsun sana! Beni, Allahü teâlâ gönderdi. Hiçbir karşılık beklemeden arkadaşını ziyarete gittiğin için, Allahü telânın sevgisine mazhar oldun.” [Hâkim]
Sıla-i Rahm
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: “Sıla-i rahm, kendisinden kesilen akrabasını arayıp ziyaret ve iyilik etmektir.” [Tirmizî]
“Rızkının bol, ömrünün uzun olmasını isteyen, sıla-i rahm [sıla-i rahim, sıle-i rahm, sıle-i rahim] etsin!” [Buhârî]
“Sıla-i rahim, malı çoğaltır, ailede sevgiyi artırır ve ömrü uzatır.” [Taberânî]
Salih akrabayı, âlimi ve fakiri ziyaret daha çok sevaptır. Salih akrabayı hiç olmazsa, haftada veya ayda bir ziyaret etmeli, kırk günü geçirmemelidir! Uzak ülkede ise mektupla, telefonla, mesajla, maille gönlünü almalı, dargın ise barışmalıdır.
Salih olan akrabayı ziyaret gerekir. “Âlimi ziyaret eden, beni ziyaret etmiş gibi sevap alır.” [Taberânî]
“Zengini ziyaret eden; Saim [oruçlu] ve kaim [gece ibadet eden] sevabı; fakiri ziyaret eden ise, fî sebîlillah [Allah yolunda, Allah rızası için] cihâd sevabı alır, her adımı Allah yolunda atılan adıma denk olur.” [Deylemî]
Din kardeşine hediye vermek
Din kardeşine, Allah rızası için hediye vermek, ona yemek yedirmek, maddi veya manevî hizmetlerde bulunmak, onun maddi-manevî sıkıntılarını gidermek çok kıymetli işlerdir. Bir hadis-i şerifte: "Hediyeleşiniz ki sevişesiniz" buyrulmuştur. Tatlı dil ve güler yüzle selâmlaşmak da sevişmeyi temin eden hususlardandır. Ziyaret, yalnız Allah rızası için olmalıdır. Hadîs-i şeriflerde buyruldu ki: "Allah için sevdiği arkadaşının ziyaretine gidene, ardından bir melek, 'Ne güzel iş yapıyorsun, Cenneti hak ettin' der." [Tirmizî] "Dîn kardeşini ziyâret eden, dönene kadar, rahmet içindedir." [Taberânî] "Bir din kardeşini ziyaret edene bir melek: 'Ne mutlu sana, Cennete girmiş oldun' der. Hak teâlâ da buyurur ki: Benim için ziyâret eden kuluma, Cennet'te hoşlanacağı mükâfatlar vereceğim." [Bezzâr] "Mümin kardeşini ziyaret edip musâfaha edenler, ellerini ayırmadan, onların her ikisinden de Hak Teâlâ razı olur. Ağaçtan yaprak dökülür gibi, günahları dökülür
KUR’AN’LA KONUŞAN KADIN
Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah ibn Mübarek hazretleri anlatıyor:
Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım. Selâm verdim; selâmımı "Söz olarak Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı" (Yâ-Sîn: 58) ayetiyle aldı. "Buralarda ne yapıyorsun?" diye sordum. "Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur" (A'râf: 186) ayetini okudu.
Anladım ki, yolunu kaybetmiş. Nereye gittiği soruma "Bir gece kulunu Mescid-i Haram'dan alıp Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ı tesbih ederim" (İsrâ: 1) âyetiyle karşılık verdi. Anladım ki, geçtiğimiz hacc mevsiminde haccını tamamlamış, Kudüs'e gidiyor.
"Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?" dedim. "Tam üç gece (yani üç gündür)" (Meryem: 10) dedi. Yiyecek verme teklifinde bulundum.
"Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın" (Bakara: 187) ayetini okudu. "İyi de Ramazan'da değiliz" dedim. "Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa, Allah her hayrın karşılığını verendir, her şeyi hakkıyla bilendir" (Bakara: 158) ayetiyle cevap verdi. "Yolculukta oruç açılabilir" dedim. "Ama orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır" (Bakara: 184) ayetini okudu.
Niye benim gibi konuşmadığını sordum. "Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki, yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmamış olsun" (Qâf: 18) dedi. "Kimlerdensin?" diye sordum. "Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın). Sonra göz de, kalb de (görmeden, kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur" (İsrâ: 36) âyetiyle cevap verdi. "Hata ettim, hakkını helâl et!" dedim. "Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın" (Yusuf: 92) dedi.