
AHİRET HAZIRLIĞI
Mehmet Bina
İçinde tutsana!
Adamın biri Hasan-ı Basri hazretlerine gelir. 'Biliyor musunuz der, filanca sizin hakkınızda olmayacak şeyler söylüyor?
-Nerden biliyorsun? -Kulaklarımla duydum.
-Nerede? -Fitnecinin evinde -Orada ne arıyordun? -Ziyafete gitmiştim.
-Peki neler ikram etti? -Çorba, börek, pilav, tatlı, dolmalar, köfteler, meyveler, şerbetler... Bir sürü şeyler işte.
Bütün bunları içinde tutuyorsun da o üç beş kelimeyi niye tutamıyorsun? -alıntı-
HZ. HIZIR İLE HZ MUSA KISASI
Kehf suresi 60 - 82. âyetlerde Hz. Musa’nın “Allah kullarından bir kul” ile seyahati anlatılır. Bu seyahat, “gayb bilgisi” konusunda son derece dikkat çekici, ilginç durumları ihtiva eder. Bu meçhul zâtla, Hz. Musa’nın seyahatleri şöyle cereyan eder:
Hz. Musa, yanındaki delikanlıyla beraber uzun bir yolculuktan sonra Hz. Hızır’la buluşacağı yere gelir.
“Orada kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. Musa ona “sana öğretilenden bir irşad olarak, bana öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?” diye sordu.
O dedi: “Sen benim yanımda bulunmaya dayanamazsın. İçyüzünden haberdar olmadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”
Musa, “inşallah sen beni sabreder bulacaksın, dedi. Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim.”
O dedi ki: “Eğer bana uyacaksan, ben sana ondan bahsedip de bir söz söyleyinceye kadar hiçbir şey hakkında bana sual sorma.”
Böylece yola koyuldular. Gemiye bindiklerinde O, gemiyi deldi. Musa, “İçindekileri batırmak için mi gemiyi deldin?” dedi. “Andolsun ki, büyük bir şey yaptın.” O, “Sen benim yanımda bulunmaya sabredemezsin demedim mi?” dedi. Musa, “Unuttuğum için beni kınama; seninle olan arkadaşlığımı da zorlaştırma” dedi.
Yine yola koyuldular. Bir erkek çocuğa rast geldiklerinde onu öldürdü. Musa dedi ki: “Bir can karşılığında kısas olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün! Doğrusu, pek kötü birşey yaptın.”
O, “Ben sana benimle beraberliğe sabredemezsin demedim mi?” dedi.
Musa dedi: “Eğer bundan sonra sana bir şey daha soracak olursam, benimle arkadaşlık etme. O zaman, benden ayrılmakta mazur sayılırsın.”
Yine yola koyuldular. Nihayet, bir belde halkına vardılar. Onlardan yiyecek istediler. Onlar ise, o ikisini misafir etmekten kaçındılar. Orada, yıkılmak üzere bulunan bir duvara rast geldiler. O, duvarı doğrultuverdi. Musa dedi: “İsteseydin, bu yaptığın işe karşı bir ücret alırdın.” O, “İşte bu, seninle benim ayrılışımızdır” dedi. “Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü bildireceğim:
“O gemi, denizden geçimlerini sağlayan birtakım fakirlere aitti. Ben, onu kusurlu hale getirmek istedim. Çünkü arkalarında, bulduğu her sağlam gemiyi gasbeden bir hükümdar vardı.
Çocuğa gelince; onun anne- babası mü’min kimselerdi. Bu çocuğun, ileride anne ve babasına isyan etmesi ve onları inkâra sevk etmesinden korktuk. İstedik ki, onların Rabbi, kendilerine huy temizliği bakımından daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk versin.
Duvar ise, o şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Ve altında onlara ait bir hazine vardı. Babaları ise, Salih bir kimse idi. Rabbin istedi ki, onlar yetişkin çağa gelince hazinelerini oradan çıkarsınlar. Bütün bunlar, Rabbinden bir rahmet eseridir. Yoksa ben kendi reyimle yapmış değilim. İşte, sabredemediğin şeylerin açıklaması budur.” (Kehf, 65-82)