
AHİRET HAZIRLIĞI
Mehmet Bina
Ben de mukabeleden:
“–Her insanın gayesi, aslında «Yaratan’dan ötürü yaratılanlara hizmet» olmalı.” dedim. Doktor:
“–Sizinle nasıl görüşebilirim?” diye sorunca:
“–Müsait zamanınızda gelirim.” dedim.
“–Öyleyse hemen bekliyorum.” dedi.
Ben de ertesi gün gittim. Tanıştık, sarıldık. Medîne gülü ve hakkında hadîs-i şerîf olan Acve hurması götürdüm. Özelliklerini anlattım, sevindi. Ümmügülsüm’le de ilgili çok şeyler söyledi:
“–Telefonla müjdeyi aldıktan sonra teşekkür için gelmelerini bekliyordum, çok duygulandım.” dedi.
“–Takdir etmek, kıymet bilmek, kadirşinaslıktır. Bundan yoksun olan, hamd etmeyi de, şükretmeyi de bilmez.” dedim ve devamla:
“–Buradan hareketle ben de bir şey düşünüyorum. Senin, «O, Allah’ın Sevgilisi’dir, Allah O’nun arzusunu kırmaz.» dediğin Zât da senin arzunu kırmadı. Acaba O da senden bir teşekkür bekler mi, ne dersin?” dedim.
“–Beni oraya kabul etmeleri için ne yapmam lâzımsa hazırım. Borcumu ödemeliyim.” dedi. Ben de hemen:
“–Bir tek cümle; «Kelime-i Tevhit»!” dedim.
“–Öğret!” dedi ve ayağa kalktı. Kelime-i Tevhidi tekrarlayınca sevinçle boynuma sarıldı. Başladık beraberce ağlamaya.
“–Ben bu kelime-i tevhidi çok sevdim, bir defa ile kalmayıp hep söylemek istiyorum. Ahmed Efendi’nin elindeki tespihle Allâh’ın güzel isimlerini tekrar tekrar zikretmesini şimdi daha iyi anlıyorum. Ben asıl şimdi doğdum, ilk nefes ve ilk anne sütü ile yeni bir hayata başladım. Çok açım, susuzum, beslemeye devam et beni, ne olur bırakma!” dedi.
“–Sen istesen de bırakmam. Bu bir luti-i ilâhîdir. İçeri ilk girdiğimde yüzündeki iman nurunu görmüştüm. Peygamber Efendimizin en sevdiği, Ebû Bekir (r.a.) Efendimizdir. Senin ismin de Ebû Bekir olsun mu?” dediğimde, gözyaşları daha da çoğaldı. Ben devamla:
“–İşte şimdi «nurun alâ nûr» oldu.” dedim. Hemen bir camiye gidip, imam efendiden işi resmîleştirip ikamesine, hüviyetine ve pasaportuna «Dîni: İslâm» olarak işletmek üzere muamelelere başladık. İşler tamamlandıktan sonra Medine-i Münevvere’ye beklediğimi söyleyerek vedalaştık.
Doktor, birkaç gün sonra Medine-i Münevvere’ye geldi. Havaalanına karşılamaya gittim, yanında iki doktor asistanı da vardı. Tanıştırdı, kucaklaştık. Yeni Müslüman olmasına rağmen onların da Hidayetlerine vesile olmuştu. Büyük bir sevinç içinde:
“–Allah’ın izniyle bu Hidayet zinciri böyle devam edip gider inşallah!” dedim.
Otele uğrayıp abdest tazeledikten sonra ziyaretlere başladık. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in huzur-i âlilerinden ayrılamadılar.
“–Hayatımızda secde kadar zevk aldığımız bir şey yaşamadık.” dediler. Kendilerine namazla ilgili kısa bilgiler verdim. Hazret-i Hamza Efendimiz’i, Uhud’u, Kuba, Kıbleteyn ve Yedi Mescidleri, Cennetü’l-Bakî’yi ziyaret ettik.
Ahmed Efendi ve kızı ile akşam yemeğini birlikte yedik. Eski günleri yâd ettik. Cuma namazını Kâbe-i Müşerrefe’de kılmak üzere umre niyetiyle sabah namazından sonra hareket ettik. Yolda belli noktaları anlatarak ve sohbet ederek gittik. Kâbe’yi görünce ilk duanın makbûliyetini anlattım. Efendimiz (s.a.v.)’in en çok namaz kıldıkları yeri, kainata teşrif ettikleri evi, Cebel-i Nûr’u, hac güzergâhını vs. ziyaret ettik elhamdülillâh. Gece Medîne-i Münevvere’ye döndük. Sabah da Riyad’a uğurladık.