Mehmet Bina

Açgözlülük, Tamahkar, Kanaatsızlık Ve Hırs

Mehmet Bina

- Açgözlülük; yiyeceğe ve içeceğe doymak bilmeyen, açgöz, gözü aç, gözü doymaz, tamahkâr, haris, hırslı gibi manalara gelir.

- Tamahkar; Şiddetli ve sonu gelmeyen istek, taşkın arzu, aç gözlülük” gibi anlamlardır.

- Hırs; Sonu gelmeyen istek, aşırı tutku, Öfke, kızgınlık gibi manalara gelir. (TDK)

Özellikle günümüzde insanlarımızın ahireti, ölümü hiç aklına getirmeden büyük bir hırsa kapıldığını görüyoruz.

Bu hırs, bu kanaatsızlık, bu açgözlülük, bizim dünyamızı mahvettiği gibi ahiretimizi de mahvetmektedir.

Konunun daha anlaşılması için dünya hırsı ile ilgili bir kaç örnek vermek istiyorum.

Bir kasabada aç­gözlü, mal mülk hırsıyla dünyaya adeta yapışmış bir adam yaşar. Servetine servet kattık­ça daha çok ister. Aslın­da hayli zengindir ama hiç doymaz. (Günümüzde yağı olmasına rağmen yağ biriktirenler gibi)

Bu adamın büyükçe çiftliği; uşakla­r, yardımcılar, hizmet­çileri vardır.

Birgün en yakın komşusu vefat eder. Daha komşusu­nun toprağı soğuma­dan onun da bütün çiftliğini arazilerini sa­tın alır. Ama gözü yine doymaz. Hep da­ha çok mülk, toprak ister. Birgün gaze­teleri okurken şöyle bir ilân görür: "100 Dolar öde, yürüyebildiğin kadar toprak senin olsun!"

Gözleri fal taşı gibi açılır adamın, "Yanlış okudum galiba?" der. İlânı tekrar tekrar okur.

Hemen ilân sahibini bulup heyecanla sorar:

"Gazeteye yerdiğiniz ilân doğru mu?"

"Evet!" der adam.

"Ya­ni 100 Dolar ödersem, yürüyebildiğim kadar toprak benim mi olacak?"

"Evet ama bir Şartım var.

Sabah yürümeye başlayacak ve akşam güneş batmadan burada olaçaksın. Güneş battıktan sonra gelirsen kaybedersin!"

"Tamam!" der adam.

Erte­si gün sabah erkenden gelir ve toprak sa­hibinin gösterdiği noktadan yürümeye başlar. Daha çok toprak sahibi olmak için koşar adım yürür. Saatlerce yürür; ırmak­lar, ormanlar; verimli araziler geçer. Hep­sine iştahla bakar ve

"Burası torunlarıma, burası bana, burası oğluma, burası yeğe­nime..." diye kafasında bölüştürür. Uzun zaman yürür. Arasıra güneşe bakar, dö­nüş mesafesini ayarlamak için.

Güneş batmadan dönme şartı olmasa hayatının sonuna kadar yürüyecektir.

Nihayet bir noktada karar kılar. Geldiği yere kazık çakar, işaret koyar ve geri dönmeye ka­rar verir. Fakat vakit gittikçe daralmakta­dır. Güneş batmaya yüz tutmuştur. Bi­zimki koşmaya baş­lar. Ciğerlerini patlatırcasına koşar. Kan ter içindedir; dili bir karış dışarı çıkmış, adım atacak hali kalmamıştır.

Niha­yet güneş son tepe­nin arkasına inmek üzereyken adam son bir gayretle yeti­şir. Yüzüstü toprak sahibinin ayakları dibi­ne düşer. Ağzından incecik bir kan sız­maktadır. Toprak sahibi adamı ters çevi­rir, kontrol eder; ölmüştür!

Toprak sahi­bi gözlerini ufka diker ve yanında duran yardımcısına der ki:

"Evlâdım! İşte bir in­sana yattığı yer kadar toprak yeter!" Fazlasının peşinde koşmaya gerek yok..

Diğer bir örnek Ceviz kurdu hikayesi.

Ceviz kurdu, zayıf ve cılız bir halde iken gözüne kestirdiği bir cevizin kabuğunda bir delik açar...

İçine girer ve cevizin içini sanki yarın yokmuşçasına bir hırsla yemeye başlar. Yedikçe yer, yedikçe yer.

Fakat sonra bu kurtçuk şişmanlamaya başlar. Karnı büyür. Hareket edemez olur. Girerken açtığı delik ise artık onun için çok küçük kalmıştır.

Karnını doyurmuş ve ihtiyacı olan yiyeceği alıp gitmek ister fakat gidemez...

İçi giden cevizin kabuğu da kurumuş ve sertleşmiştir. Kurtçuk dışarı çıkabilmek için deliği genişletmek ister ama başaramaz...

Kurtçuk oturur ve düşünmeye başlar. Çıkmanın tek yolu olan zayıflamayı beklemek, vardığı tek sonuçtur.

Aç kaldıkça zayıflar, zayıfladıkça ilk haline, eski cılız haline döner...

Girdiği delikten çıkar gider. Fakat, bir bakar ki etrafına, artık mevsim bitmiştir. Ortada, aç ve cılız bir kurtçuk ve içi yenilip bitirilmiş boş, kuru bir ceviz kalmıştır.

Bazı insanlardaki para, mal, mülk, israf hırsı da ceviz kurduna benzer ve bu hırs içinde debelenirken, gözleri hiçbir şey görmez. Bütün bu hırsları yenip, artık yeter dendiğinde ise, ömrün sonuna yaklaşılmış olunur.

Gençlik ve orta yaşlılık dönemi bitmiş, artık sağlık ve yaşlılık sorunlarıyla uğraşılan bir döneme girilmiştir.

Harese "harasa" kelimesi Arapça "ha-rı-sad" ile "hırs" kökeninden gelmektedir. İhtiras, muhteris kelimeleri de aynı kökten türemiştir

- Hırs, ihtiras gibi kelimeler bu Harese’den türetilmiştir. Düşünsenize, hırs, ihtiras insana lezzet veriyor. Hoşuna gittikçe daha fazla hırslanıyor.

Hırsın verdiği lezzetin sonucunda, insan da sonunu getirebiliyor.

Yine bir örnek verecek olursak;

- Develer, yemeden içmeden 3 hafta boyunca çölde yürüyebilecek kadar dayanıklıdırlar. Ama develerin çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni yemeğe başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı, dikenin tadı ile karışınca devenin daha çok hoşuna gider. Dikeni yedikçe ağzı kanar, kanadıkça yer. Bir türlü kendi kanına doyamaz, çünkü hırs kaplamıştır vücudunu ve engel olunmazsa kan kaybından deve ölür.

- Bu dikenin adı Arapça’da Harese’dir, çöl dikeni.

- En güzeli, başta mal, para olmak üzere, hiçbir maddi ve manevi hırsa ve ihtirasa kapılmadan, sağlığımızı, itibarımızı, onurumuzu kaybetmeden, hayatımızı sürdürmektir.

Peygamberimiz (sav), Hadis-i Şerifler de şöyle buyuruyor.

"Bir koyun sürüsünün üzerine salıverilen iki aç kurdun o sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref hırsının dinine olan zararından daha ağır değildir" (Tirmizî, Zühd, 30)  - "Âdemoğlu yaşlanır, fakat ondaki iki şey gençleşir: Mal üzerine hırs, ömür üzerine hırs..." (İbn Mâce, Zühd, 27)

- "Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi maldadır" (Tirmîzî, Zühd, 19).

Abdullah İbni Amr (ra)dan rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:

“Müslüman olan, yeterli geçime sahip kılınan ve Allah’ın kendisine verdiklerine kanaat etmesini bilen kurtulmuştur.”

Müslim, Zekât 125.

Rabbim bizleri kanaattan ayırmasın.

Yazarın Diğer Yazıları