Mehmet Bina

ABDULLAH İBN-İ MES'ÛD ( R.A. )

Mehmet Bina

Deve ve koyun çobanlığı yapan, vücutça zayıf ve ufak tefek, sevimli yüzlü bir sahâbî idi. Fakat gönlünü Hakk'ın Habîbi'ne öyle bir açtı ki, müslüman olduğu andan itibaren Hidâyet Nûru'ndan hiç ayrılmadı. O ilim ve irfan menbaından kana kana istifade etti. Fedakarca O'na hizmete koştu. Efendimiz;

"Kim okur?" deyince; o koştu ve ilk defa müşriklere karşı, Mescid-i Haram'da cehrî olarak Kur'ân okudu, Allah yolunda fecî şekilde darp edildi. Fakat bu fedakarlıkları, İslâm'ın izzetini bu şekilde korkusuzca sergileyişleri sayesinde, kalbi öyle bir kıvam kazandı ki, yediği lokmaların zikrini işitmeye başlamıştı.

Müşrikler gözünde İbn-i Mes'ûd ( r.a. ) bir hiçti. Bedir'de bir ara Peygamber Efendimiz;

"Acaba Ebû Cehil ne yapıyor? Kim gidip bakar?" buyurdu. Abdullah bin Mes'ûd ( r.a. ) aramaya gitti ve onu yere serilmiş hâlde buldu.

Hâdisenin devamını kendisi şöyle anlatır:

Ben onu son dakikalarını yaşarken buldum ve tanıdım, boynuna ayağımla bastım;

"Ey Allâh'ın düşmanı!

Allah seni zelîl ve hakîr kıldı değil mi? " dedim.

(O kibir kumkuması son nefeslerinde bile küfr-i inâdîsi ve şeytan gururundan sıyrılamadı ve şöyle dedi):

"- Allah beni ne ile zelîl ve hakîr kıldı, kavminin öldürdüğü adamlar içinde benden daha üstün kim var? Ey koyun çobanı!  Sen çetin ve erişilmesi çok güç olan bir yere çıkmışsın!  Sen onu bırak da bana haber ver, bugün devran kimindir? "

"- Allâh ve rasûlü'nündür! " dedim.

Onu kendi kılıcıyla öldürdükten sonra Rasûlullah ( s.a.v. )'in yanına vardım:

"- Ebû cehil'i öldürdüm! " dedim.

allâh'a hamd ü senâ etti ve;

"- o, bu ümmetin firavun'u idi" buyurdu.

Ebû Cehil'in; "Sen bir çobansın. " diye tahkir ettiği ibn-i mes'ûd; Kur'ân ve Rasûlullah mektebinde öyle inkişaf etmişti ki;

Peygamberimiz'in irtihalinden sonra kûfe kadısı oldu. orada kurduğu kûfe hukuk Ekolü’nden imâm-ı âzam lar yetişti.

O İmâm-ı Âzam ki;

Dünya hukuk tarihinde eşi ve benzeri bulunmadığı gibi, ona emsal diye gösterilmeye kalkılan Solon ve Hammurâbi ancak ona çıraklık edebilirler.

İslâm hukuk metodolojisinin meşhur sîmâlarından Karâfî de der ki:

"Allâh rasûlü'nün hiçbir mûcizesi olmasa, yetiştirdiği sahâbesi (ile kurduğu fazîletler medeniyet bile) o'nun (ne büyük bir) peygamber olduğunun şahidi olarak yeterdi."

YAVUZ SULTAN SELÎM HAN' IN ÖFKESİ

Mısır seferi esnasındavuku bulan ehemmiyetli hâdiselerden biri de şudur;

Sefer üzere olunduğundan, birtakım masraflara hazineden henüz para ulaştırılamamış ve zengin bir kimseden borç alınmıştı. Daha sonra hazineden para geldi ve defterdar da alınan bu borcu sahibine takdim etti.

Ancak adam, defterdara şöyle bir teklifte bulundu:

"- Servetim hayli çoktur.

Bir oğlumdan başka kimsem de yoktur.

Kabûl ederseniz, verdiğim paramı hazineye bağışlayayım. Buna mukâbil siz de benim oğluma devlet kapısında bir iş verin! ..."

Defterdar bu talebi Sultân'a arz edince Yavuz, son derece öfkelendi ve muhatabına hiddetle haykırdı:

"- Bana getirdiğin şu usûlsüzlük teklifi dolayısıyla yemin ederim ki seni de teklif sâhibini de katlettirirdim. fakat 'sultan selîm, parasına tama' ettiği için bezirgânı ve defterdarı öldürttü' demelerinden çekinirim. tez bezirgânın parasını iâde edin ve bir daha huzûruma  böyle kânuna uygun olmayan şeyler getirmeyin! "

sultan’ın bu tavrının ardından yapılan tahkikatta, bezirgânın bir Yahudi olduğu tespit edilmiş ve devlet merkezinden de uzaklaştırılmıştır.

 

Yazarın Diğer Yazıları