Mehmet Bina

Abdullah Bin Ömer'in Hayatı. Keşke geceleri de namaz kılsa

Mehmet Bina

Abdullah bin Ömer (ra), nübüvvetin üçüncü yılında Mekke’de doğdu. 

Hz. Peygamber’in zevcesi Hafsa validemiz ile ana baba bir kardeştir. Babasıyla birlikte müslüman oldu, yine onunla birlikte Medine’ye hicret etti. 

On üç yaşında iken Bedir Savaşı’na katılmak istedi; fakat Hz. Peygamber henüz çok genç olduğunu söyleyerek izin vermedi, Uhut savaşına da yaşı küçük olduğu için peygamberimiz (sav) izin vermedi.

On beş yaşına girince Peygamber (sav)’in izniyle Hendek Savaşı’na katıldı. Bey‘atürrıdvân’da, Hayber ve Mekke fethi ile Huneyn Gazvesi’nde bulundu. 

Ayrıca Suriye ve Irak fetihlerine, Yermük ve Nihâvend savaşlarına, Mısır’ın fethine katıldı. 

Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin de bulunduğu İstanbul seferine iştirak eden Abdullah bin Ömer, müslümanlar arasında çeşitli fitnelere yol açan savaşlardan ve hadiselerden hep uzak durmuştur. 

* Ablası Hz. Hafsa -radıyallahu anh- Resûl-i Ekrem’in hanımı olduğu için, Efendimiz’in yakın çevresinde bulunma imkânına sahipti. Bu sebeple sahâbîlerin görüp duyma imkânını bulamadığı birçok hadisin Müslümanlara ulaşmasını sağladı.

Rivayet ettiği, mükerrerleriyle birlikte 2630 hadis ile Ebû Hüreyre’den -radıyallahu anh- sonra en çok hadis rivayet eden yedi sahâbînin (müksirûnun) ikincisi oldu.

Çok cömert olup, ikrâm etmeyi çok severdi. Akşam yemeklerini, yalnız yediği hiç vâki değildi. Mutlaka misâfir arar bulurdu.

Bir gün Abdullah bin Ömer hazretlerine, bin dirhem para ile kıymetli bir kaftan hediye getirilmişti. Dostlarından biri ertesi gün, onu, çarşıda hayvanına veresiye yem alırken görünce şaşırdı. Evine gidip sordu:

- Dün Abdullah bin Ömer’e bin dirhem para ile kıymetli bir kaftan gelmemiş miydi?

- Evet gelmişti.

- Fakat bugün onu veresiye alışveriş yaparken gördüm.

- Doğrudur. Hediyeleri aldığı gün, kaftanı omuzuna alıp, çarşıya çıktı. Dönüşünde ne kaftan ne de paralar vardı. İhtiyacı olanlara hepsini dağıtmış.

*Gençliğinde bir rü’yâ gördü. Rü’yâsında ipek bir kumaş parçasının üzerine binerek uçuyor, Cennetteki istediği yerlere konuyordu. Bu sırada birileri onu Cehenneme götürmek istedi. Hemen karşısına bir melek çıkıp, “Korkma!” dedi. Sonra alıp tekrar Cennete götürdü.

Hazret-i Hafsa, onun bu rü’yâsını Resûlullaha anlatınca, Peygamber efendimiz buyurdu ki:

- Abdullah ne iyi insandır. Keşke geceleri de namaz kılsa!

O zamandan sonra gece namazını hiç bırakmadı.

*Allahtan başka kimseden korkmazdı. Bir gün yolculuğa çıktı. Yolda karşılarına bir aslan çıkınca, arkadaşları korkup ne yapacaklarını şaşırdılar. O korkusuzca aslanın yanına yaklaşıp, kulağına dedi ki:

- Resûlullahtan işittim. “İnsanoğlu Allahtan başkasından korkmazsa, hiçbir şeyi ona musallat etmez” buyurdu. Yoldan çekil de yolumuza devam edelim.

Aslan sessizce oradan uzaklaştı.

Peygamber efendimiz bir nasîhatinde, Abdullah bin Ömer hazretlerine buyurdu ki:

- Allah için sev, Allah için darıl, Allah için anlaş! Velîlik mertebesine ancak böyle kavuşabilirsin! Bu minvâl üzere olmıyan kişi, namazı ve orucu çok olsa bile, îmânın tadını alamaz

-- Abdullah bin Ömer hazretleri bir gün, birkaç arkadaşı ile Medîne-i münevvere dışına çıkmışlardı. Yemek vakti gelince sofra hazırladılar.

O sırada köle olan bir çoban selâm verdi. Hazret-i Abdullah çobanı yemeğe da’vet etti. Çoban oruçlu olduğunu söyleyip sofraya oturmadı. İbni Ömer ona sordu:

- Bu çok sıcak günde hem koyunları otlatman, hem de oruç tutman nasıl oluyor?

Çoban da cevap verdi:

- Bu hâlde çok günler oruç tuttum. Abdullah bin Ömer hazretleri, onu denemek için dedi ki:

- Koyunlarından birini satar mısın? Hem parasını, hem de iftâr etmen için etinden veririz?
- Koyunlar efendimindir.

- Efendine kaybolduğunu söylersin.

Bunun üzerine çoban, tam bir teslimiyetle şöyle cevap verdi:

- Allahü teâlâ görüp biliyor.

Abdullah bin Ömer hazretleri, çobanın sözünü birkaç defa tekrar etti. Medîne’ye döndüklerinde, çobanın efendisine birini gönderip, sürüyü ve çobanı satın aldı. Onu azâd ederek, koyunları da ona hediye etti.

*Hadîs ve fıkıh âlimleri arasında Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Zübeyr ile Abdullah bin Amr bin Âs'a Abâdile-i erbea, ya'nî dört Abdullah ünvânı verilmiştir. Bu dört zât, bir mes'elede ittifâk edince, "Abâdile'nin kavli" denilir. Ancak fıkıh kitaplarında, Abâdile denilince, ekseriyâ İbni Mes'ûd, İbni Abbâs ve İbni Ömer hazretleri kasdedilir.

*İyi halini gördüğü ve bilhassa namaz kıldığını öğrendiği bütün kölelerini âzâd etmeye başlamıştı. Dostlarından biri onu uyarma gereğini duydu. Kölelerinden bir kısmının sırf âzâd edilmek için câmiye gittiğini söyleyince ona:

Bizi Allah ile aldatmak isteyenlere aldanmaya razıyız, karşılığını verdi. Çeşitli sebeplerle 1000’den fazla köle âzâd etti.

*Allah Resûlü bir gün on kişilik bir toplulukla beraber oturuyordu. Bu sırada kendisine hurma ağacının tepe kısmındaki tomurcuklardan çıkan ve süte benzeyen hurma özü ikram edildi. Resûl-i Ekrem hurma özünün tadına baktıktan sonra etrafındaki topluluğa şöyle buyurdu: “Bana bir ağaç söyleyin ki o ağaç Müslüman'a benzer, Rabbinin izniyle her zaman meyve verir ve yaprakları da hiçbir zaman dökülmez.” (Buhârî, Edeb, 89)

Bunun üzerine insanlar çölde yetişen ağaçları saymaya başladılar. Ancak kimse Allah Resûlü"nün Mü'mine benzettiği ağacı doğru tahmin edemedi. Bu arada orada bulunan genç Abdullah'ın içinden, "Bu, hurma ağacıdır." demek geçti. Fakat söylemeye utandı ve sustu. Çünkü oradaki on kişinin en küçüğüydü. Üstelik hemen yanı başında babası Hz. Ömer ile Hz. Ebû Bekir vardı ve onlar da bu konuda bir şey söylememişlerdi. Abdullah onların bulunduğu ve konuşmadığı mecliste konuşmayı uygun bulmadı. Bu arada topluluktaki diğer insanlar doğru cevabı bulamayınca, Allah Resûlü'nden sorunun cevabını söylemesini istediler. Bunun üzerine Resûlullah (sas), “Bu, hurma ağacıdır.” buyurdu.

Topluluk dağılınca Abdullah, babası Hz. Ömer’e, “Babacığım! Aslında bu ağacın hurma ağacı olduğu aklımdan geçmişti.” dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer, “Peki, bunu söylemeni ne engelledi? Eğer söylemiş olsaydın gerçekten çok sevinirdim.” dedi oğluna. Abdullah da, “Senin ve Ebû Bekir’in konuşmadığınızı görünce ben de konuşmak istemedim.” cevabını verdi. Babasına ve onun yakın dostu olan Hz. Ebû Bekir’e duyduğu derin saygı nedeniyle susan genç Abdullah ne Hz. Peygamber’in (sas) mümini hurmaya benzetmesini ne de babasının kendisine gösterdiği sıcak ilgiyi asla unutmadı; bunları kendisinden sonrakilere aktararak bizlere kadar ulaşmasını sağladı.
Resûl-i Ekrem’in (sas) vefatından sonra ona olan sevgisinden dolayı namaz kıldığı yerleri öğrenip oralarda namaz kılar, yürüdüğü yollarda yürür, gölgelendiği ağaçların altında oturur, kurumasınlar diye onları sulardı.

Abdullah’ın bu halini görüp yadırgayanlar bile olurdu. 

*Mekke'de hicretten ondört sene önce doğup, aynı yerde 692 yılında vefât etti. Kabri, Mekke'de  Muhasseb mevkisindedir.

Yazarın Diğer Yazıları