Doğanın Dengesini Bozan Etmenler
Lütfi Şahin
Yüzlerce yıl boyunca insanlar ve diğer canlılar doğal ortamlarında yaşamlarını sürdürmüşler ve hayatlarından memnun bir şekilde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Doğa canlılara bakmış ve büyük bir denge içerisinde yaşam sürmüştür.
Sanayi devrimi ve insan nüfusunun artması ile beraber insanlar daha fazla besin ve kaynak arayışına girmişlerdir. Birçok fabrika açılmış ve bu fabrikaların bacalarından çıkan gazlar atmosferi olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Fabrika bacalarından çıkan zararlı gazlar sera etkisi oluşturarak daha sıcak bir Dünya’ya doğru yol alınmasına neden olmuştur.
Atmosfere zararlı gazları sadece fabrikalar değil, aynı zamanda ev ve işyerlerinin ısıtılması için kullanılan fosil yakıtlarda neden olmuştur. Bu fosil yakıtlardan çıkan zararlı gazlar sera etkisi oluşturarak Güneş’ten gelen ışınların Dünya’yı daha fazla etkilemesine, neticede de daha sıcak ve yaşanamaz Dünya oluşmasına neden olmaktadırlar.
Atmosfere salınan gazlar sadece sera etkisine neden olmamakta aynı zamanda yağan yağmurların asidik karakterde olmasına neden olmakta, bu ise bitki ve hayvan örtüsünü olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
İnsan nüfusunun çok artması neticesinde gübreler ve değişik ilaçlar ile bitkilerin ilaçlanması da gündeme gelmiştir. Bu gübreleme ve ilaçlama sonucunda birçok bitki ve hayvan türü zarar görmektedir. Yediğimiz bitkilerin hormonlu olması neticesinde bizler de zarar görüyoruz ve kanser gibi hastalıklar durmadan artıyor. Bu gübreler ve ilaçlar sadece uygulanan bölgelerde görülmeyip aynı zamanda yağmurlar ve yer altı suları aracılığıyla denizlere ve okyanuslara kadar taşınmaktadır. Bu şekilde deniz canlıları da zarar görmektedir. Yapılan çalışmalar neticesinde kutuplarda bile bu ilaçların izine rastlanılmıştır.
Araba egsozlarından çıkan gazlarda doğa için büyük tehlike oluşturmaktadır. Egsozlardan çıkan karbonmonoksit ve karbondioksit gazları hayatı adeta felç etmektedir. Hem sera etkisini oluşturmakta hem de solunumu zorlaştırmaktadır. Bu gazlar aynı zamanda yağan yağmurların asidik karakterde olmasına neden olmaktadır.
İnsanların kullandığı parfümerilerde ve değişik kimyasallarda yer alan kloro-floro-karbon gazları ise ozon tabakası dediğimiz Dünya’nın örtüsüne zarar vermektedir. Ozon tabakasının zarar görmesi demek Güneş’ten gelen zararlı ışınların hiçbir engele uğramadan bizlere ulaşması demektir. Zararlı ışınlar ise canlıları olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu zararlı gazların sera etkisi oluşturması ve ozon tabakasının delinmesi neticesinde buzullar her geçen gün erimekte ve bu ise geri dönülemez bir sürecin başlamasına neden olmaktadır.
Artık günlük yaşantımızda kullandığımız radyo, televizyon ve cep telefonlarının ürettiği elektromanyetik dalgalar hayatı olumsuz yönde etkilemekte ve insanların yaşamlarını tehdit etmektedir. Kanser, psikolojik sorunlar gibi etkilerinin yanı sıra kısırlık ve diğer zararlarda ortaya çıkmaktadır.
Kullandığımız plastik maddeleri doğaya attığımıza zaman bunların parçalanması yüzlerce yıl sürmekte ve netice itibariyle de doğa kirlenmekte ve zarar görmektedir.
Nükleer tesislerin verdiği zararlarda yabana atılacak türden değildir. Yıllar önce Çernobil kazası sonucunda milyonlarca canlı zarar görmüş ve doğa olumsuz bir şekilde zarar görmüştür.
Bu zararlı etkenlerin yanı sıra gürültünün etkisinden de bahsetmeden geçemiyeceğim. İnsanların olumsuz yönde zarar görmesine neden olan gürültü ve ses kirliliği daha çok strese ve depresyona neden olmaktadır.
Dünya daha milyarlarca insana bakacak kapasiteye sahip, Bizler kaynakları bilinçli bir şekilde tüketmiş olsaydık bu etkenlerin hiçbirisini oluşturmamış olacaktık. Unutmamalıyız ki bu Dünya atalarımızdan aldığımız bir miras değil, evlatlarımızdan emanet aldığımız bir yerdir.