
Yaşlanmak mı, pişmek mi?
Latife ÖGE AKIN
Bugün 37 yaşımda bir kere daha yaşlanmaya başladığımı anladım. Ben aslında bugün 37 yılı yeniden bir daha yaşadım sanki. Hayat uzun, imtihan çetin, haddim değil ama post sahibi, dergah ehlinin tabiri pişmeye başlamak böyle bir şey mi acaba?
Hayatım boyunca hep çocukluğumda gazetecilik yapmaktan yanımızda olmaya fırsat bulamayan babama kızdım. Neden derdim… Mesela pazar günleri neden biz babamla kahvaltı yapamıyoruz, neden çoluk çocuk doluşup pikniğe gidemiyoruz, bayram sabahları niye babamla kahvaltı yapamıyoruz, akşam üzeri sokakta oyun oynamaktan toz içinde kalmış yüzümüzü ellerimizi işten dönen babamızın bacağına dolanarak eve girmiyoruz, neden bizim babamız hep karanlıkta geliyor diye bazen kahırlanır bazen öfkelenir bazen üzülürdüm. Mesela ben ilkokulda ortaokulda gerçekleşen her törende, her programda mutlaka görev alırdım, şiir okurdum, gösterilerde görev alırdım hatta bana neredeyse her programda mutlaka şarkı söyletirlerdi. 23 Nisan’da 19 Mayıs’ta ve diğer gün ve bayramlarda. O programlarda bir kez olsun babam yanımda olsun isterdim beni izlesin gurur duysun. Üstelik gazeteci benim babam, o programlarda fotoğrafımı çeksin bizim okulun haberi de gazeteye çıksın…. Ama babam hiç olmazdı. Ben o küçücük yüreğim ve çocuk cahilliğimle babamı sorumsuz olmakla suçlardım. Şimdi bugün bu köşede yazıyorsam babamın mesleğine olan aşkı bana da aşk olduğu için ve bugün daha iyi anlıyorum ki; Babam bir maaşla üç çocuğunu okutmuş, kira olan evini çevirmiş, üstelik bir de kooperatife girmiş ev sahibi olmuş, bir motosikletin üzerinde koca bir gençlik çürütmüş, yıllar sonra emekli olmasıyla ancak bir araba sahibi olmuş, değil çocuklarına babalık yapmak kendi gençliğini yaşayamamış biriymiş. Gündüz gazetede gece matbaada çalışır uyumaya bile fırsat bulamazdı. Aslında bunları da çok net hatırlıyorum ama teraziye koyduğum zaman bu yaşıma kadar hep keşke biraz daha eksik kazansaydın da bizim yanımızda daha çok olsaydın baba diyordum. Şimdi daha iyi anlıyorum evladının, eşinin hiçbir şeyi eksik olmasın, evinin hiçbir ihtiyacı olmasın, kimse dışardan bakıp sana acımasın, eşinin ve çocuklarının kimsenin hiçbir şeyinde gözleri hevesleri kalmasın, çocuklarınla geçireceğin güzel vakitleri bütün bunlarla takas etmek her babayiğidin harcı değilmiş.
Benim babamın çok seveni vardır ama belki sevmeyeni de vardır, iyiliğini görmüş çok kişi vardır ama olur ya belki de babamdan kötülük görmüş birisi vardır. Olmaz biliyorum ama bir ihtimal… Kim ne derse desin benim babam koskoca ömrünü çocukluğunu yaşayamamış bir baba olarak evlatlarına harcadı. Kendi yaşamadığı çocukluğu evlatlarına yaşatmayı, geri kalan ömrünü de üste vererek başardı. Allah da biliyor kulu da biliyor çok yokluk çektik ama eksik olan her bir şeyin yerine babamın onca emeğini evinde bir ayna gibi bize yansıtan annem sayesinde o eksiklerin her bir yerine rengarenk çiçekler ektik. Biz birbirine çok bağlı bir aileyiz, üç kardeşiz, hepimiz evliyiz, hani derler ya el oğlu, el kızı girdi aramıza ama ne olursa olsun biz hiç değişmedik, birbirimizin kalbini kırmadık, bugün hala aramızda senin paran, benim param yok. Kimde varsa diğerini tamamlar. Çünkü biz böyle öğrendik babamızdan.
Vel hasıl kelam, bugün babam emekli, hala bize koşar, hala bizler için uğraşır, torunları için uğraşır, bir gün olsun şikayet etmedi, kahırlanmadı, suratını asmadı.
Babamm… Şimdi bugün dilemem gereken bir özür, almam gereken bir helallik var… Bunca zaman sana kızdığım için özür dilerim babam, gençliğini helal et bize. Çok zormuş ekmek davası bilemedim. Ucu ucuna ekleyip evi geçindirmek, bir sürü itin çakalın kahrını çocuklarına götüreceğin ekmek için susup çekmek ne zormuş. Evde karısına sinirlenip gelip iş yerinde sözüm ona heriflik yapan müsveddelerin kaprisine katlanmak ne zormuş. Çok zormuş aile olabilmek, aileyi bir tutabilmek… Meğer sen nasıl da bizim yanımızdaymışsın bilemedim… Annem, babamın emeklerini zayi etmedin, onun olmadığı yerde sen bizi derleyip topladın. Helal edin hakkınızı. Aile olmak neymiş, kendim de bir yuva kurunca anladım. Ekmek davası dedikleri şeyin meğer nasıl ağır bir imtihana tabi olduğunu anladım. Kanlı ekmek ne demekmiş, kanla yoğurmak ne demekmiş anladım… Neden bugün diye soran olacaktır elbet, orasıda bende kalsın vesselam…