Latife ÖGE AKIN

İletişimsizlik…

Latife ÖGE AKIN

İnsan ilişkilerinin temeli iletişim kurabilmektir. Beden dili ile, kelimelerle, sesimizle. Öylesine zorunlu bir ihtiyaçtır ki; küçük bir bebek bile kendince ihtiyaçlarını dile getirir. Hayatın devamlılığı için öyle ya da böyle iletişim halinde kalmalıyız.

Yalnız mesele şu ki; biz olayı çok yanlış anlamışız. İletişim kurmak sadece konuşmak değil, susarken bile anlaşabilmektir. Sustuğunuz şeyi anlayabilen insandır ihtiyaç duyulan.

Gözlemleyebilmek, anlamlandırabilmek, fikir yürütebilmek, empati yapabilmek. İletişim insani bir ihtiyaç evet ama iletişimin can damarı, kalbi bu meziyetlerdir.

Yolda adres soran birini hayatta bir kez daha görme ihtimalinizin kaç olduğunu düşünün. Ya da tatilde size içeceğinizi getiren garson ile bir daha en fazla kaç kez görüşecek, konuşacak olduğunuzu düşünün. En fazla kaç kez daha görüşebilirsiniz ki? Ama bir de eşinizi, anne ve babanızı, komşunuzu, yakın dostunuzu. İşte bizim meselemiz burada başlıyor. Biz bir kez gördüğümüz insanla kurduğumuz iletişimi birinci derece yakınlarımızla kuramıyoruz. Ters köşeye bakın şimdi. Bu bir kez gördüğümüz insana gösterdiğimiz nezaketi her an yakınımızda olan insanlardan esirgiyoruz. Sonra da akıl almaz biçimde onun zaten en yakınımızda olduğunu ve asıl onun anlamakla mükellef olduğunu savunuyoruz. O insanı bir çeşit manipülasyona maruz bırakıyoruz. Suçluyoruz. Kullanmaya tenezzül etmediğimiz kelimelerimizi sessiz kalsak bile duymasını bekliyoruz.

Suçlanan taraf açısından bakalım, bana söylemedi ki, anlatmadı ki, nereden bileyim diye bazen kendisine kızar, kendini suçlar ki hele de karşıdaki insan narsist ise amacı zaten onun kendisini suçlu hissedip minnet duymasını sağlamaktır.

Bir kez daha görme ihtimalimiz olmayan birinin bizi anlaması mı önemli, yoksa her an yanımızda olan insanın anlaması mı önemli. Kendimizi sorgulamakla başlayalım. En yakınımızdakilere ne kadar netiz, bütün kartlarımız açık oynadığımız halde mi anlaşılmıyoruz. Yoksa en yakınımız olmasını gerekçe gösterip, bunun arkasına sığınıp daha derin bir dehlize mi dönüşüyoruz. Karşı tarafın işini, nasıl olsa hayatımızda rahatlığıyla iyice zorlaştırıyoruz.

Şunu bilmemiz ve kabul etmemiz gerekiyor; karşı taraf bizi çok seviyor olabilir, anlamaya çalışıyor olabilir. Ama beynimizi okuyamaz. İçimizden geçeni her zaman bilemeyebilir.

Kabul ediyorum ki gönül bağı ile bağlı olduğunuz insanın karnının aç olup olmadığını bile hissedebiliyorsunuz. Birçoğuna aşırı havai gelebilir ama mesela çok kez şahit olduğum bir şeydir. Annem babamın karnının aç olduğunu hissederdi. Sofraya babamsız oturduğumuzda bazen babanın karnı aç der o yemek boğazından geçmezdi. Ya da annem gündüz kendi kendimize konuştuğumuzda bu ara canım balık istiyor dediğinde akşam babamın gelirken elinde balık poşeti gördüğümde bazen danışıklı dövüş olduğunu düşünürdüm meğer doğruymuş. Gönülden gönüle görünmeyen bir yol gerçekten varmış. Ama bu hep böyle olmuyor maalesef.  Ya da insan ilişkileri bu noktaya kolay gelmiyor. İlişkiler yaşanmışlıklar, paylaşımlar, birlikte geçirilen vakit ve güçlü bir iletişim ile besleniyor.

Anlaşılmadığını düşünmek, birileri varken yalnız hissetmek, nasıl olsa anlaşılmıyorum düşüncesiyle daha da içine kapanmak çok zor bir durum. İstediğimizi, hissettiğimizi, fikirlerimizi net bir şekilde ifade etmeliyiz. Bize fikirlerini net bir şekilde ifade eden birini ilgiyle dinlemeli, anlamaya çalışmalıyız. İstikrarla ve samimiyetle bir şeyleri anlatmaya çalışan kişi hala karşı tarafa değer veriyor, iletişim kurmaya çalışıyordur. Bunu görmeliyiz. Niyet okumaya çalışmamalı, aklımıza takılanı net bir dille sormalıyız. İkna olmaya çalışmamalı, gerçekten anlamaya çalışmalıyız. Olur ya insanlık hali bazen kafamız karışık olur, ne düşündüğümüzü, ne hissettiğimiz kendimiz bile anlayamayız. İşte bu durumda da karşı tarafa bunu söylemeli ve zaman istemeliyiz. Anı kurtarmak için yapılan, sürekliliği olmayan jest ve davranışlara karşı tavrımızı koymalıyız. Sonuç olarak herkes kendi yaptığından mesul. Suistimal etmeye çalışanlara fırsat vermemeli ve ilişkinin devam edip etmeyeceğine buna göre karar vermeliyiz. En önemlisi nokta koymayı bilmeliyiz, kangren olmuşsa kesmeyi bilmeliyiz. Enerjimizi ve iyi niyetimizi sömürmeye çalışan insanları hayatımızdan çıkarmayı beceremezsek, hayatımızdaki diğer insanlara göstermemiz gereken hoşgörü eksilir. Tahammül eksilir. Yani diğer ilişkilerimize yansır. İletişim kalitesi ruh sağlığımızı birinci elden etkileyen bir faktördür. Dünyaya bir kez geliyoruz, bu ömür bize bir kez verildi, tekrarı yok, anlaşılmadığımız yerde kalmayacak, vakit kaybetmeyecek kadar değerli. Bir yandan da ölüm var evet, hayatımızdaki insanları anlamaya çalışmalıyız. Yarın bir gün keşke dememek için gerekirse onlarca soru sorup onun ne hissettiğini, kırgınlıklarını, öfkesini anlamaya çalışmalıyız. Hayat sevdiklerimiz yanımızda iken güzel. Kalbine kalbimizle bağlandığımız insanlarla güzel. Kuru kalabalık zaten sokaklarda da var. Sonuç olarak sevgiyle ve muhabbetle kalınız efendim.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları