Bir metrelik varoluş
Latife ÖGE AKIN
İnsan doğar bir anadan. Gün gün büyür. Hücre hücre çoğalır.
Nefes nefes karışır havaya…
Hayat olur, can olur, yer, içer, gezer, tozar…
Başka canların varoluş sebebi olur. Başka canlara yoldaş ya da köstek olur…
Abi olur, abla olur, kardeş olur, eş olur, anne, baba olur…
Ruhuyla ve bedeniyle hayatın içinde bir hacmi vardır…
Kalpler feth eder, kalpler yıkar, kırar, döker…
Derman olur bazen bazılarına, bazılarına ise ölümden beter zehir olur…
Ekmek kapısı olur, nimet yolu olur… Ocaklara incir ağacı diken olur…
Dualar alır, minnetler hak eder, vebal alır, ah alır…
Ete kemiğe bürünür de bir türlü var olamaz, hep siliktir, hep görünmeye çalışır… Fark edilmeye çalışır, takdir bekler…
Kimisi de gülle gibi bünyedir ama koskoca kör bir gözden ibarettir varlığı… Görmeyen, duymayan…
Kimisi vardır ki havada uçan kuşun içeceği bir yudum suyu kendine dert edinir, sorumluluk hisseder, adını bilenin üzerindeki hakkından mesul hisseder…
Kimi de yaratılmış değil de yaratan zanneder kendini…
Hani derler ya iki metrelik mezarla beş metrelik kefen diye… Vallahi yalan…
İki metre bile değil, doğarken bir karış olan insan, dünyada yaşadıkça küçülüyormuş. Bir metrelik bir çukur yetiyormuş koskoca bir ömrü gömmeye…
Bu yüzden değmez hiç bir şeye…
Bir gönül aldıysak, dua aldıysak işte tüm varoluş bundan ibaret…