
Ahir zaman
Latife ÖGE AKIN
Eskiden kıyamet alametlerini anlatırdı yaşlılar. Onlar da kendi atalarından duyduğunu aktarırdı. O gün ki anormalliklere bakıp şaşırır, ahir zamana yorar kendilerini teskin ederlerdi.
O yaşlılar çoktan toprak oldu. Anlattıkları çoktan kulaklarımızda yok olmaya yüz tuttu. Hele şaşırdıkları şeyler çoktaaan normallerimiz arasına karıştı.
Şimdi bir de şu an ki yaşlılara sormak lazım. Şu an onları hayrete düşüren şeyleri aktarsalar. Hayretlerimiz bile değişti. Ramazan ayı içindeyiz ama öyle bir kendi derdimize düşmüşüz ki, hayret etmeyi bile unutur olmuşuz.
Herkes hasta. Ortalıkta dolaşan salgın büyük küçük herkesi etkiliyor ve yakaladığını perişan etmeden bırakmıyor.
Hastanelerde sıra beklerken yeniden hastalanıyor insan. Bir sürü farklı virüs ve bakteriye maruz kalıyor. Ama hastaneye gitmeden de evde kendi halinde dinlenerek geçmiyor. Yaşayanlar anlayacaktır beni, öyle böyle bir hastalık değil. Eti kemiğinden ayrılıyor sanki insanın. Dayanılmaz vücut ağrıları, öksürük, ateş. Hal böyle olunca insanlar burnunun ucunu göremez hale geliyor.
Bırakın konu komşu, eş, dost, akrabayı aynı evin içindeki bireyler birbirinden habersiz hale geldi. Herkes bir köşede baygın yatıyor. Kendinden habersiz, ağrı sızı içinde.
Bereketiyle, manevi havasıyla, o insanı kuşatan ruhu ile eski ramazanlar ne yazık ki artık yok.
Ne Ramazan ayının geldiği belli, ne iftar coşkusu, ne sahur heyecanı var. Ne o eski şaşaalı davetler, ailelerin bir araya geldiği sofralar, ölmüşlerin ruhuna verilen iftar davetlerinde bir araya gelen akrabalar kaldı. Ne de insanlarda iftar daveti verecek kudret kaldı. Ne maddi olarak ne manevi olarak artık pek mümkün değil böyle büyük davetler.
Eskiden bir ay boyunca evde pek iftar yapamazdık. Her gün bir aile bireyinde davet olurdu. Bütün sülale ile görüşülür, birlikte iftar yapılır, yemekten sonra toplu halde teravih namazı için camiye gidilirdi.
Evde olduğumuz günlerde ise mutlaka misafirimiz olurdu. Hatta bizim özellikle yaptığımız bir şey vardı ki iftara 10 dakika kala yemeğini, pilavını, salatasını kapıp başka bir sofraya misafir olunurdu. Ya da iftara 10 dakika kala bir bakardık ki ellerinde tencereleriyle bir akraba soframıza konuk olurdu.
Böyle olunca müthiş bir bereket olurdu. Hesaba kitaba sığmayan, insan aklıyla açıklanamayacak bir bereket olurdu. Ramazan Ramazan’a benzerdi, bayram bayrama benzerdi.
Şimdi hiç bir şey eskisi gibi değil. Hiç bir şeyin tadı tuzu yok. İnsanlar çok acayip bir telaş içinde. Hayat hepimizi çok farklı oyalar oldu. Hastalıklar bile eskisi gibi değil. İnsanı tabiri caizse deviriyor.
Kimsenin kimseyi görmeye hali kalmadı. Herkes kendi derdine düştü. Sonumuz hayrola.