Ömrümüzün Kıymetini Bilmek Gerek
Kerim Toslak
Geldik gidiyoruz. Ömür dediğin üç gündür. Biri dündür, bir bugün, biri de yarın. Dün dünde kaldı, geriye döndürmek mümkün değil. Kayıplara takılıp, hata ve günahlarla karamsarlığa düşmek ya da kazanım ve sevaplarla geleceğimizi garanti altına aldığınızı zannetmek, aldatıcıdır. Yarını yaşayacağımızın garantisi de yoktur. Korku ve ümit arası (Beynel- hafe ver-reca) olmak gerekir.
Çevremize baktığımızda turp gibi zannettiğimiz insanlar ya bir kalp krizi ile ya da bir kaza ile aramızdan ayrılıp gitmektedirler. Bunları göre göre yarını yaşayacağımızı garanti görmek de şuursuzluktur. Öyleyse bugünü kayıpsız yaşamak, Allah'ın razı olacağı işler yapmak, hayırla yad edilecek eserler bırakmak amaç olmalı. Her anımız, her dakikamız önemlidir. Belki de bize verilen, kıymetini yeterince bilmediğimiz, o yüzden israf ettiğimiz, "sonra o gün (hesap günü) gelip sorulduğunda " hesabını vermekte en çok zorlanacağımız, en önemli nimettir. "Nihayet o gün nimetlerden elbette sorguya çekileceksiniz." (Tekasür Suresi/8. Ayet)
Geçen her saniye, her dakika her saat, geri gelmez. Bize nasıl harcadığımızın hesabı sorulmak üzere verilen bir nimet (imkân) olduğunu bilerek, kıymetini bilip iyi kullanmak gerekir. Kimisine göre bu "iyi kullanmak ifadesi" oyunda-oynaşta, eğlencede, çalgıda-çengide geçirmek, nefsi arzuları gerçekleştirmek, heveslileri tatmin etmek şeklinde anlaşılabilir. Bir taraftan da çevresindeki bazı insanlar, nefis veya şeytanın; "daha gençsin, hayatını yaşa, namazı ve diğer ibadetlerini daha sonra yaparsın, tövbe edersin Allah affeder" gibi telkinleri gençliğimiz için en büyük tuzaktır. Bu tuzağa düşmekten Allah korusun. Böyle bir şuursuzluk, hesap gününün önemini hesaba katmamak, ciddiyetini kavramamaktır. Ya da var oluşumuzun amacını anlayamayacak kadar şuursuzluk ve hayatı doğru şekilde anlamlandırmaktan acizliktir.
Ancak yaratanı bilmek, O'na karşı sorumluluk bilinci ile hareket edip (takva üzere), hayatımızı yaşamak, hesap gününde hesabımızı doğru şekilde verebilmemizin tek yoludur.
İnsanoğlu genç iken, zamanın bir türlü geçmediğini düşünür. Ömrünün kıymetini bilmez. Çocuklukta hızlıca büyümeyi, okul sıralarında okulun bir an önce bitmesini ister. Hatta aylar yıllar o kadar uzundur ki, hiç bitmeyecek zannedilir. Ancak yaş elli, atmışı yukarıya tırmanınca ayların gün gibi, yılların da ay gibi geçtiğini anlamaya başlar. Yolun sonu yaklaştıkça da geçmişteki hoyratça harcadığı zamanlar gözünün önüne gelir.
Merhum Aşık Veysel'in ifade ettiği gibi;
Gün ikindi akşam olur /Gör ki başa neler gelir Veysel gider adı kalır /Dostlar beni hatırlasın.
Önemli olan pişmanlıkların olmadığı, arkanda anılacak kadar güzel eserler bırakıp, hayırla yadedilebilmektir. Gök kubbede hoş bir seda bırakıp, günah torbası boş, sevap torbası dolu olarak Allah'ın huzuruna varabilmektir. Rabbim böyle bir hayat yaşamayı nasip etsin.
Selçuklu/ Konya