Kerim Toslak

Mekke'den İzlenimler

Kerim Toslak

l
Zemzem içtik. Zemzem içilen yerde yanımdaki arkadaşla konuşurken, bıyıkları yeni terlemiş esmer tenli ilk bakışta Pakistanlı- Bangladeşli ya da Hintli sandığım bir delikanlı, Türkçe konuşmamızdan Türk olduğumuzu anlayınca sordu:
-Abi tarik ne demek?
-Yol demek. 
-Tal ne demek?
-O da teâl olması gerek, gel demek. 
-Niye sordun ki ?
-Abi buradaki görevli askerler bize en çok ya tarik diyor, ya tal diyor, ondan sordum.
-Abi sen ne iş yaparsın?
-Emekli din dersi öğretmeniyim.
Delikanlı kaptığı gibi elimi öpmeye başladı. 
Utandım, elimi kurtardım, sordum:
-Sen ne iş yaparsın delikanlı ?
-Abi ben davulcuyum, düğünlerde davul çalarım. 
-Nerelisin?
-Eskişehir abi?
-Abi siz nerelisiniz?
-Karaman?
Yanındaki kendisine benzeyen başka bir genç söze karıştı:
-Abi ben orada askerlik yaptım.
İlk konuştuğum genç onu kolundan tutup, bana takdim edercesine:
-Abi bu da kardeşim.
-Maşallah size, bu genç yaşta buralara gelmişsiniz. Ne güzel, tebrik ediyorum sizleri!
İki Roman vatandaşımızla sohbetin devamına kalabalık imkân vermedi.
Kaybettik bir birimizi.
Bu roman vatandaşımızın gözlerinde gördüğüm aşk ve samimiyet inşallah hayatlarının her anında devam eder.
ll
Cuma namazı için bekliyoruz Mescid-i Harem'de. Kimisi Kur'an okuyor, kimisi namaz kılıyor kimisi elini açmış dua ediyor. Bir vilayetimizden bir tur şirketinin görevlisi İmam arkadaş, etrafında 4-5 tane grubundan umre için gelmiş hemşehrilerine Yasin Suresi okuyor. Sanırım onların talebi üzerine, geçmişlerinin ruhu için. Sureyi elindeki Kur'an-ı Kerimden okuyor. Ben de önlerinde oturuyorum, gayri ihtiyari arkamda okunan Yasin Suresini ezberden takip ediyorum. O kadar hızlı okuyor ki, ezberden takipte zorlanıyorum. Her biri için okunan Yasinler bittikten sonra dua faslına geçildi. Her bir umreci vatandaşın ölmüş anasına, babasına ve yakınlarına sevaplar gönderildi. Önlerinde okunan Kur'an-ı Kerim'i ve duayı dinleyen ben  duanın son kısmında, Gazze, Filistin ve Doğu Türkistan'a da dualar gönderilince o tarafa yüzü mü dönüp duaya "amin " diyerek iştirak ettim. Sonrasında da gruba destursuz dahil olduğum için, af diledim. Tanışma faslından sonra, görevli İmam arkadaş, cemaatine kısa bir bilgilendirme- bilinçlendirme konuşması yaptıktan sonra:
-"Ben sözü biraz da hocama bırakayım, hocam siz de buyurun bir şeyler anlatın" dedi. 
Teşekkür ettim ve dilimin döndüğünce bir şeyler anlatmaya çalıştım. Harem-i şerif'in üst katında, revaklar bölümünde, bizim bu kısa sohbetimizi cuma ezanı böldü. Cemaat ayağa kalktı, sünnet namazı kılmak için, ben de kalktım. Görevli imam arkadaş, daha önce buralara defalarca gelmiş olmanın tecrübesi ve kendince biliyor olmanın özgüveniyle, arkamdan çekiştirip: 
-"Hocam bizim mezhebimize göre daha vakit girmedi" dedi. 
-"Hocam nafile namazın vakti olmaz" deyip devam ettim. 
Hutbe okunmaya başlandı. Hutbenin son dua bölümünde görevli arkadaş ve cemaati cumanın ilk dört rekat sünnetini kılmaya başladılar. Biz cuma namazının farzına başladığımızda onlar cumanın ilk sünnetinin ikinci rek'atındaydılar. Benim arkamda kaldıkları için sonrasını bilmiyorum.  Namaz bitimi vedalaşıp ayrıldık.
Mezehep dinleştirilmemeli, dinin önüne geçmemeli. Tefrikaya yol açmadan kendi dünyasında herkes mezhebini yaşamalı ancak arzın merkezinde bütün müslümanların camisinde Mescid- i Haramda bari genel uygulamayı akamete uğratacak mezhebi ayrıntıları bir kenara bırakmalı. Zaten yeterince fırka ve fitemiz var. Bari Kâbe'de birlik olalım. Onun için geliyoruz.  Kaldı ki arkadaş kendi yaşadığı şehrin namaz vakitlerini esas alarak kerahet vakti olduğunu düşünüyordu galiba. 
Mekke

Yazarın Diğer Yazıları