İfrat Ve Tefrit Arasında Boğuluyoruz
Kerim Toslak
Bir çoğumuz nasihat saâdedinde sıkça duyarız . "İfrat ve tefritten uzak dur, mutedil ol" şeklindeki tavsiyeyi. Aslında hayatın her alanında olayları anlamada, yorumlamada, davranışları belirlemede önemli bir tavsiyedir.
İfrat ve tefrit dilimize Arapçadan geçmiş olan bir birine zıt yönlü aşırı pozisyonu ifade için kullanılan iki sözcüktür. "İfrat"; her hangi bir konuda veya olayda en uç noktada tepki vermek , "tefrit" de tam tersi hiç umursamamak, tepki vermemek anlamındadır. İfrat yakıcı sıcaklı ise tefrit de dondurucu soğuktur. Mutedil de insan yaşamına uygun olan, insanı rahatsız etmeyecek olan sıcaklık demektir. Savurganlık ifrattır, cimrilik tefrittir. İkisi de makul ve makbul değildir. Makul ve makbul olan cömertliktir. Atılganlık ifrat korkaklık ve pısırıklık tefrittir. Makul ve makbul olan da ikisinin ortası olan cesur olmaktır.
Aslında ifrat ve tefritten uzak, orta bir yol izlemek Kur'an-ı Kerim'in ve Peygamberimizin (sav) bize önerdiği, dinimizin bize emrettiği yoldur. "İşte böylece, siz insanlara şahit olasınız, peygamber de size şahit olsun diye sizi aşırılıklardan uzak bir ümmet yaptık. ...." (Bakara -145)
“İşlerin hayırlısı orta olanıdır. Yani ifrat ve tefritten âzâde (aşırılıktan uzak), mu’tedil (orta) olandır.” (Beyhakî)
Ahmet ibni Hambel' in 'Müsned'inde geçen bir hadiste Peygamberimizin (sav) dünyadan el etek çekip, hatta eşlerine bile yaklaşmayacaklarını söyleyen, kendilerini tamamen ibadete verip, münzevi bir hayat yaşama arzusuyla bir köşeye çekilen, Osman ibni Ma'zunla birlikte bir grup sahabeyi; " Dinde ruhbanlık yoktur " diyerek uyarması, aşırılıktan uzak, makul ve makbul olanı önermesi, konuya nasıl bakmamız gerektiğini bize gösteriyor.
Maâlesef dün de bugün de tarih boyunca islam dünyası, en çok sıkıntıyı makul ve makbul olan, dengeli ve mutedil bir yaklaşım yerine, aşırılıklardan ifrat ve tefritten çekmiştir. Çoğu zaman ifrat ve tefrit arasında boğulmuştur. Dini konularda, siyasi konularda, yaşam tarzında (yemede-içmede, giyimde-kuşamda, ibadette, ahlakta) bir uçtan bir uca savrulup durmuştur.
Dün Hicri 1. asrın sonunda 'kader' konusunu tartışanlardan bir tarafı insanın iradesinin eylemlerinde hiç bir rolü olmaz diyerek bir uca (tefrit) yerleşmiş, diğer tarafı da insan kaderinde ve davranışlarında, Allah'ın (c.c) iradesinin hiç bir dahli ve rolü olmaz diyerek diğer uca (ifrat) yerleşmiş. Yıllarca didişmiş durmuşlar. 'Kader' meselesine benzer onlarca konu makul ve makbul olandan uzak aşırılıkçı taraflarca tartışılmış, ümmet bu tartışmalar içinde boğulmuştur. Çoğu zaman bu tartışmaları arka plandan besleyen ve kendilerine göre avantaj sağlamayı uman siyasi güçler olagelmiştir. Hasnul-Basri gibi, Hanefi gibi, Eşari gibi, Maturidi gibi v.b alimler o dönemlerde ümmetin nefes almasını sağlamışlardır.
Bugün aradan geçen bunca seneye rağmen, üç aşağı beş yukarı tartışılan konular aynı, çok da değişmiş değil. Belki bir kaç konu gündemden düşüp eksilse bile yerlerine yenilerini ilave ederek tartışmaya ifrat ve tefrit çizgisini yaşatmaya ve canlı tutmaya devam ediyoruz. Örneğin; bir adam çıkıyor, "Kur'an'da beş vakit namaz yok, başörtüsü yok" deyip ben Kur'an'a uyarım diyerek kendine göre din icat ediyor. Peygamberi kabul etse de O'nun sünnetini ve örnekliğini yok sayıyor. Diğer uçta da başka bir adam Hadisle Kur'an çelişirse hadise uyar yola devam ederiz diyor. Birinci sırada olması gereken Kur'an'ı, ikinci sıraya koyuyor. Başka biri de biz sadece Kur'an uyarız diyenlere inat en zayıf hadislere bile iman ederiz diyerek zayıf hadislere bile iman etmeyi bir akide meselesi haline getiriyor. Kimsenin şu işin ortasını makul ve makbul olanı bulmaya niyeti yok. Bir taraf 'şeyhi olmayanın ( her hangi bir tarikata mensubiyeti olmayanın) şeyhi şeytandır' diyerek şeyhi olmayanı şeytanın peşine takılmış görürken, diğer taraf da bir şeyhe bağlanıp tasavvuf yoluna gireni, aynı şekilde şirke düşmüş görür. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Her iki görüş sahipleri de kelli felli adamlar. Televizyonlarda tartışırlar dururlar. Çoğu zaman bu tartışmaları yöneten ve bunları tartıştıranlar da islam diye, din diye dertleri olmayan insanlar.
Özellikle son otuz kırk yıldır bu ve benzeri ifrat ve tefrit noktasında duranların tartışmaları içinde nefes alamıyoruz. Şiddetle Ebu Hanifelere, Hasanul-Basrilere, Maturidilere, Eşarilere ihtiyaç var. Yoksa manen boğulacağız.
Selçuklu/Konya