Kerim Toslak

Eğitim Sistemi Ve Öğretmenlik Konusundaki Düşüncelerim

Kerim Toslak

AK Parti iktidarını en çok eleştirdiğim konu iktidarları boyunca iyi bir öğretmen yetiştirme politikalarının olmayışı ve zorunlu eğitimi sekiz yıldan on iki yıla çıkarmış olmasıdır. Gelen bakan ve yöneticiler meselenin özüne el atıp halletmek yerine hep kenarda dolaşmayı tercih ettiler.

Sürekli söylediğim konu dersliktir, kitaptır, okul binasıdır, öğrenci beslenmesidir, taşımadır v.b. tali konulardır. Hatta müfredat bile işin özü değildir. Bence işin özünü ve eğitimin ana omurgasını öğretmen oluşturur.

En iyi müfredatı hazırlasan bile onu sınıfta uygulayacak olan öğretmendir. Senin hazırladığın müfredat öğretmenin kafasına ve ideolojisine uymuyorsa, öğretmen kafasındaki ideolojiye uygun müfredatı yapar ve uygular. Denetimle falan önüne geçemezsin. 
Bir diğer konu da öğretmenin kendisi zaten müfredattır. Yani öğrenci için senin hazırladığın müfredatla derslerde öğretmeye çalıştığın bilgi ve kazandırmaya çalıştığın davranışlar yerine, önündeki öğretmenin örnekliği sayesinde müfredatını bulmuştur. Artık o öğrenci için öğretmenin dediği değil, yaptığı önemlidir. O öğrenci hele de ilkokulda, büyük ölçüde öğretmeninin inancından, ahlâkından, konuşmalarından etkilenmiştir. İleriki yıllarda da bu etkilenme devam eder. 

Yanlış anlaşılmasın ama otuz beş yılını eğitim sisteminin içinde geçirmiş, bunun yaklaşık yarısını da bir birinden çok farklı okullarda eğitim yöneticisi olarak geçirmiş birisi olarak, çok farklı öğretmenle çalıştım. 

Elbette düzgün karakterli, çok değerli, çalışkan, fedakâr, mesleğine aşık, bulunduğu yere değer katan, okuyan, sürekli kendisini geliştirip yenileyen bir çok arkadaşım oldu. Onları saygı ile yad ediyorum. Ancak beş parmağın beşi bir olmaz kuralı gereği bunların tersi meslektaşlarla da çalışmak zorunda kaldık. Örneğin bir meslektaşım okulu bitirip mesleğe atandıktan sonra hiç kitap okumadığını övünerek anlatırdı. İçlerinde düşük karakterli, ahlakı bozuk, bencil, üç kuruşun hesabını yapan, sorumluluk almaktan kaçan, ama menfaate gelince en öne atlayan v.b nicelerini gördük.

Onun için sürekli öğretmen kalitesinin artırılmasından bahsediyorum. Bu iş önüne gelen yere üniversite açıp, her üniversiteye de eğitim fakültesi açarak çözülecek iş değil. Neymiş efendim öğretmen olarak mezun olanlardan atananları, açılması düşünülen öğretmen akademilerinde tekrar eğiteceklermiş. Yaş iken eğitilemeyenleri yaşlandıkça eğiteceklermiş. Eğitim fakültelerinden mezun ettiğin yüz binleri ne yapacaksın. Nerede istihdam edeceksin. Yazık değil mi? Bu defa önünde çığ gibi büyümüş bir "atanamayan öğretmen" sorunuyla yüzleşmek zorunda kalacaksın. Günün birinde EYT de olduğu gibi bütün planlamalarını altüst edecek uygulamalara imza atmak zorunda kalacaksın. 

Çözüm; yeniden ihtiyaca uygun sayıda ortaokuldan başlanarak öğretmen yetiştirecek lise ve fakülte açmak. Bu okullara alınacak öğrencileri sınavların yanında gerektiğinde kayırma ve torpilin olmadığı mülakatlar yaparak seçmek. Yolda dökülenleri de diğer uygun okullara yönlendirmektir.

Bir de zorunlu eğitimi beş veya sekiz yıla düşürüp herkesi üniversiteli yapma sevdasından vazgeçmek gerek. Vasıfsız, niteliksiz bir sürü boş gezen üniversite mezunu yerine, bir meslek sahibi, bir yerlerde çalışıp iş yapan, üretici olan, ilkokul, ortaokul, lise mezunu genç toplum için daha faydalı ve gereklidir. Onun için Mesleki Eğitim Merkezlerine ve Mesleki ve Teknik Liselere ağırlık verilmeli. Sürekli söylenmesine rağmen bir yerlerde sorun var ki, istenilen sonuç alınamıyor.  Bir de okullarda okumak isteyen öğrencilere eziyete dönüşen disiplinsizliklerin, şiddetin ve akran zorbalıklarının önüne geçilmesi için gereklidir. 18-19 Yaşına gelmiş okumak istemeyen, okuldan atılmak için her şeyi yapan, hatta ıslah evinde olması gereken çocuğu, zoraki okulda tutmanın alemi yok. Kangren olmuş parmağı kurtaracağız derken vücudu kaybediyoruz!

Selçuklu/Konya

Yazarın Diğer Yazıları