Kerim Küçüksarı

Yüz Yıl Önce Yüz Yıl Sonra

Kerim Küçüksarı

Yüz yıl önce milletimizin, Balkanlar, Afrika, Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri ile olan bağları birer birer koparılarak Anadolu’ya hapsedilmiştik. Anadoluda taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakılmayacak, yüz yılların intikamı bu milletten alınacaktı ve bu milletin tarihi ve coğrafi bağları koparılarak yıkıma uğratılacak, Anadolu’da imha edilecekti.

Doğuda ve Batıda direne direne geldik. Çanakkaleyi geçilmez kıldık. Milli mücadele döneminde zaferler kazandık. “Haçlı Batının” işgal planlarını birer birer boşa çıkardık.

Yokluklar ve zorluklar çekildi lakin onurlu mücadeleden asla vazgeçilmedi.

Tarihiyle, coğrafyasıyla dost ve akrabaları ile barışık olan bu millet, çektiği tüm zorlukların bilincinde olarak buralarla bağını koparmadı, koparttırmadı.

Bir tarafta savunma sanayisini geliştirirken diğer tarafta ticaretini geliştirdi. Dernek ve vakıflarıyla gönül coğrafyasında kıtalar dolaşırken, gönüllerde izler bıraktı.

Anadolu insanın engin gönül dünyası ile, tüm dünyayı kucaklaması boşuna değildi. Balkanlardan, Türk Cumhuriyetlerine, Filistin’den, Afrika’ya ve Uzak Doğuya kadar bu diyarlarda yaşayan insanların Anadolu’ya, Anadolu insanına olan sevgisi ve hürmeti yeniden tesis edildi. 

Uzun bir bekleyiş oldu lakin kararlı ve akıllı adımlarla bugünlere kadar geldik.

Yer yüzünde bir iddianız yoksa bu iddiaya ulaşmak için bir gayretiniz yoksa mücadele azminizde yok demektik. İddiası olmayan milletlerin yenilmesi ve tarih sahnesinden silinmesi kadar da doğal olan bir şey yoktur.

Türkiye’nin ilmek ilmek işleyerek geldiği bu günleri “deryanın içindeki balık” misali insanımız anlamayabilir.

Türkiye’nin ne anlama geldiğini Kosava’daki Ramazan Amcaya, Filistindeki Anwar Abiye, Kazakistan’daki Mahmut Abiye, Etiyopya’daki Muhammed Ahmed’e ve Kırım Türklerine sorun! Onlar size Türkiye’nin aklınıza gelen ve gelmeyen tüm anlamlarını sıralar. Bu anlamları sıraladığında bu insanların karşısında şaşırır kalırsınız. Türkiye sevgisini sizi görünce gözlerinin içinin parlamasından anlarsınız.

Türk Devletleri Teşkilatı tüm kapıları açacak

Yüzyıl önce Anadolu insanın üzerine tüm kapılar kapatılmış ve bu coğrafyada varoluş savaşı veriyordu. Yüz yıl sonra bugün, zorla kapatılan kapılar birer birer açıldı. İşte doğu kapısı açıldı sınırlarımız yeniden Çin’e kadar dayandı, Macaristan’ın katılımı ile de sınırlarımız Avusturya’ya kadar dayanmış olacak.

Üretim bu coğrafyada, 2 trilyon Dolara varan ticaret hacmi bu coğrafyada. Doğu ile Batı, Kuzey ile Afrika bağlantı noktaları bu coğrafyada. İpek ve baharat yolları yeniden canlanıyor. Birer birer köprüler yapılıyor. Batı ile bir başka bağlantı noktası olan Çanakkale Köprüsü de açılıyor.

Durmadan, yılmadan katma değerli üretim yaparak bu gerçeğin daha da büyümesine destek olmak gerekir. Görmek istemeyene takılı kalmayın. Onlar verilen mücadeleleri daha öncede de görmemişlerdi.

Bütün bu gelişmelerin yanında düzenlenmesi gereken önemli konular var.

Milletin nazarında “adalet” konusu kanayan bir yaradır. Dünya adalet endeksi sıralamasında da çok gerilerdeyiz. Bir hayali ilmek ilmek dokuyan bir milletin Adaleti tutup kaldırması kadar doğal bir şey olamaz.

Tüm dünya insanları Adaleti “Batı”da değil “ülkemde” aramalıdır. Nuşirevan, Necaşi ve Hz. Ömer döneminde olduğu gibi…

Liyakat ve ehliyet… bu alanda söylemler karın doyurmuyor. İcraate geçmek gerekir. Olan biten ve piyasada cereyan eden hadiseler en uzak noktalardan bile görünüyor.

Her hangi bir kurumda bir değişim oluyor. Yeni gelenler orada çalışanları “düşman kuvvetleri” gibi görüyor. Bir değişim rüzgarı herkesi bir yerden başka bir yere savuruyor. Kurumsal hafıza, liyakat rüzgarın hızını kesemiyor. Bu makamlar ne eskilerin atasından miras kalmıştır, ne de yenilerin “fethedeceği” düşman topraklarıdır.

Ne bitirmesi gereken işler özel işleridir, nede “bu işleri bitirme karşılığı aldığı “hediyeler!?” “helal” yiyeceklerdir.

Olması gereken ehliyet ve liyakatli insanların iş başına getirilmesidir. Emanetin ehil insanların elinde güvenle yükselmesidir.

Yazarın Diğer Yazıları