
Yardımlaşma Seferberliği
Kerim Küçüksarı
1980’li yıllardan itibaren kendini gösteren küreselleşme süreci, hemen hemen her alanda hissedilmekle birlikte kendini en çok ekonomi alanında hissettirmiştir. Küreselleşmenin son derece arttığı bu dönemde ortaya çıkan pandemi süreci de ekonomilerin en çok etkilendiği dönem oldu ve olmaya devam ediyor.
Pandemi ile birlikte bilim kurullarının almış olduğu kararlarla ülkeler bir dizi tedbiri yürürlüğe koydu. Ülkemizde de bunlara paralel olarak bir takım kısıtlamalar uygulanıyor. Bu kısıtlamaların ne zaman biteceği ve normal hayata ne zaman dönüş yapılacağı belirsizliğini koruyor.
Yarına dair bir öngörüde bulanamayan ve uygulanan kısıtlamalarla ekonomik olarak daralan yemek sektörü başta olmak üzere, bazı sektörler personel sayısında ciddi oranda azaltmaya gitti. İşsiz kalan ve borçluda olan bu insanların zor bir süreçten geçtiğini gözlemliyoruz. Borcunu ödemeyi bırakın evine ekmek parası götürmekte zorlanıyorlar. Bunların üzerine, son gelen zamları da düşündüğümüzde olayın ciddiyeti daha da vahimleşiyor. Biz maaş alıyoruz veya işlerimiz yolunda diye düşünüp toplumdaki herkesin durumunu aynı zannetmeyin!
Kazanç kapısı olmayan, evine ekmek götüremeyen, borçlu ve alım gücü önemli oranda düşen bu insanlar toplumsal bir tepkiye sebep olabilir. Onun içindir ki akrabalar, komşular, arkadaşlar başta olmak üzere, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kızılay, Diyanet Vakfı ile tüm dernek, vakıflar ve iş üretmesi gereken bürokratlar sosyal açıdan yaşanan olumsuzlukların giderilmesi amacıyla toplumsal çözüm önerileri geliştirmelidir.
Olan Olmayana Verecek!
Faiz belası, ekonominin çarklarını durdururken belirli kesimlerin zenginleşmesine ve küresel sistemin daha da güçlenmesine çalışıyor. Nasıl ki insanın damarları tıkanırda vücut hasta olursa, faiz de ekonomiyi o şekilde tıkıyor ve hasta ediyor. Bu tıkanıklığı ancak sadaka yoluyla açabiliriz diye düşünüyorum.
Bu dönemde işsiz kalan, borç yükü altında ezilen insanları sadaka yoluyla rahatlatmalıyız. Çünkü ekonominin olmazsa olmazı sadakadır. İhtiyaçları karşılamakla kalmaz, toplumun ve ekonominin dışına itilenleri yeniden ekonomiye ve topluma kazandırır. Sağladığı güven ortamı ile de gelişmenin ve büyümenin önünü açar. Toplumsal dayanışma için kimin gücü neye yeterse bu zor dönemde ortaya koymalıdır. Şu bir gerçektir ki; mallarını kat kat artıranlar zekât verenlerdir.
Neyi infak edeceğiz elbette ki Artanı!. Temel ihtiyaçlardan artanı veya artan, kazanç sağlanan malın belli bir kısmını vermeliyiz. Vermeliyiz ki yüce Rabbimiz malımızın tamamını vermiş gibi kabul etsin.
Enam süresinde “Kim bir iyilikle gelirse ona, onun on katı verilir…” buyruluyor. Aslında bu ayeti şöyle de anlayabiliriz! On lirası olan, bir lirasını sadaka veya zekât olarak verirse on liranın tamamını vermiş gibi olur ve kişiden daha fazlası istenmez.
Sadaka sadece fakirlere de verilmez. Borçlu olanlara da verilir. Borçlu darlık içinde ise, rahata çıkıncaya kadar beklemek gerekir. Alacağı sadakaya saymanız, sizin için daha hayırlıdır. Bunu bir bilseydiniz! İlahi emri de bize bunu göstermektedir.
Çevremize karşı olan duyarlığımızı inancımızdan almalıyız. Daha da önemlisi bize apaçık anlayalım diye indirilen kitabımızı yeniden yeniden okumalıyız. Kitabımız ışığında Sadaka ve zekat müessesini doğru anlamaya çalışmalıyız.
Velhasıl pandemi süreci boyunca toplumun tüm fertlerinin ve kurumlarının yardımlaşma seferberliğine girmesi gerekir. Devletimiz, belirli bir süre borçların ertelenmesi, vergi indirimleri, sübvansiyon uygulamaları ile sürecin yıkıcı etkilerini azaltmaya çalışıyor. Ülkemizin ve milletimizin gücü bu krizleri atlatmaya kolaylıkla yeter. Yeter ki çözüm makamında olanlar tarafından, doğru ve istikrarlı politikalar geliştirilsin.
İşsizliğin ve yoksulluğun sebebi yokluk değil, paylaşmayı unutan insanlıktır.