Kerim Küçüksarı

Yardım Kuruluşları ve Şeffaflık

Kerim Küçüksarı

Ramazan ayının gelmesi ile birlikte yardımlaşma seferberliği başladı. Yardım kuruluşları aylar öncesinden hazırlıklarını yaptı, ülkemizde ve yurtdışında yapılacak yardımlar planladı. Ramazan’ın başlangıcı ile yardım faaliyetleri de beraberinde başladı. Fitre, Zekât ve bağışları alabilmek için dernek ve vakıflar kısaca Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ardı ardına kampanyalar duyurdu. İmkânı olan bağışçılardan kampanyalara destek olması istendi. En sağdan, en sola kadar tüm STK’lar hummalı bir çalışma içerisine girmiş oldu.

STK’lar ülke içerisinde emniyet sibobu görevi görürken, yurt dışında ise bir ülkenin yumuşak gücü olarak görev yapar. Ulaştırılan bir koli yardım belki bir hafta içerisinde tükenir ama gönül kazanmak başka bir şeydir. Gerek yurt içinde, gerekse yurtdışında yardım çalışmalarına iştirak eden personellerin bilinç düzeylerinin yüksek olması bu sebepten çok önemlidir.

Yardım çalışmaları yapılırken mükerrerlik olmaması için STK’ların bir koordinasyon içerisinde olması gerekir ki yardımlar daha fazla kişiye ulaşsın.

Yurtiçinde yapılan yardım çalışmalarında Sosyal Yardımlaşma Vakıfları aktif rol üstlenmelidir. Yardımlarda mükerrerlik olmaması ve yardımların gerçek ihtiyaç sahibine gitmesi için “muhtarın beyanı” yeterli değildir. Özellikle küçük yerleşim birimlerinde oy kaygısı ve aile kayırmacılığına dönüşebilir. Araştırmanın daha doğru yapılması gerekir. Bu araştırmalarda kişinin insan olduğu akıldan çıkarılmamalı, dünya görüşü vb. esas alınmamalıdır. Koordinasyon içerisindeki STK’lar da yardımları bu çerçevede gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırmalıdır.

Türk Milleti’nin STK’ları Afrika’nın acına da, Amerika’nın obezine de, Filistin, Arakan, Somali, Haiti’nin ve daha adını sayamadığımız yoksul coğrafyaların yetim ve mazlumuna da taliptir.

Bu kadar geniş hayali olan STK’larımızın yurt içinde olduğu gibi, yurtdışında da planlama ve koordinasyon eksikliği vardır. STK’lar genelde aynı bölgelerdeki partner kuruluşlarla (yerel STK’lar) çalışmaktadır. Yine yardımlar belirli alanda, belli ülkelerde hatta belli bölgelerde kalmaktadır. Yurtdışı yardım planlamalarında STK’ların Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir birim ile çalışmaları daha sağlıklı sonuçlar verebilir. STK’lar, ülkeleri veya aynı ülke içerisinde farklı bölgeleri paylaşarak ne kadar geniş coğrafyada faaliyet gösterilirse daha iyi olacaktır. Büyükelçilerimizin etkinlik sahası da aynı oranda artacaktır. Çünkü sorunlarını çözdüğünüz insanlar sizindir.

Bağışçıların güvenini kazanmak şarttır.

Son yıllarda her konuda olduğu gibi yardımlaşma algılarımızda da bir takım erozyonlar oldu. STK’larda yaşanan olaylar güvenleri sarstı. Toplum kime güveneceğini bilemez oldu. Bu güveni yeniden tesis etmek ve daha ileriye götürmek ise STK yönetici ve çalışanlarının görevidir. Bir STK, projesini / faaliyetini tüm samimiyeti ve açıklığı ile bağışçıya anlatmaz, gizemli alanlar bırakırsa toplum STK’lara güvenmez olur. Bir liralık bile olsa, gelen bir bağış hangi kanaldan gelmiş ise, yine o kanaldan bağışçının bilgilendirilmesi gerekir. Bugün hemen hemen her hafta cami kürsüsünden veya SMS ile bağış istenir. Lakin bu bağışın nerede nasıl kullanıldığı bağışçıya anlatılmaz. Şeffaflık yoktur. Yardım toplama veya yardımları ulaştırmayla ilgili iş ve işlemleri yürütürken gizemli, flu alanlar bırakmadan tüm açıklığı ile ortaya koymak gerekir. Güven kazanmak zor bir iştir ama yıkmak veya kaybetmek çok kolaydır. STK’ların çalışanları ve yöneticileri üzerlerine giydikleri kar beyazı elbiselerin farkında olarak “şeffaf” ve “emin” bir kurum olduklarını topluma göstermek zorundadırlar. 

Şeffaflık ve Hesap verebilirlik

Bir bağışçı, bağış yapacağı bir kurumu tercih ederken hesap verebilir olması ve şeffaflığına bakmaktadır. Kimden ne kadar almış? Kime ne vermiş? Kastım bağışı şahsileştirmek değildir. Yardımın gizli olanı makbuldür. Hangi bağış kanalından, ne kadar gelmiş, bu kanaldan gelen bağışlar nerelere ulaştırılmış? İlk gelen ilk gider mantığı ile bağışçının bilgilendirilmesi gerekir. Bu durum güven’i artıracaktır. Yardımları ulaştırırken fotoğraf ve video çekimlerinde de bu sebeple muhatapları incitmemek gerekir.

Birde denetim mevzusu var. Gerek yerli, gerekse yabancı tüm STK’ların bağımsız , sağlam ve saygın bir kuruluş tarafından sürekli denetlenmesi gerekir. Kime ne veriyor? Niçin veriyor? İnsan denetlenmediği yerde hata yapmaya meyyaldir. Hassas bir konu olan yardımlaşma alanı hata götürmediği için denetim mekanizmasının çok iyi çalışması ve iletişim kanallarından yayınlanması gerekir.

STK’lar sadece maddi ibadetlere mi taliptir? Toplumun bilinçlendirilmesinde STK’lara bir görev düşmez mi?

Daha çok maddi ibadetler söz konusu olunca STK’lar akla geliyor. Belki de bu algı STK’ların kendilerini bu şekilde konumlandırmasından ileri geliyor. Bilinçlendirme çalışmalarında STK’ları aynı iştah içerisinde görmediğimizdendir. Maddi yardımlardaki hassasiyetin daha fazlası, toplumumuzun bilinç düzeyinin artırılması ve geleceğimiz olan gençliğimizin doğru bir İslam algısı ile, milli bir kimlikle yetişmesi için gösterilmesi gerekir. Bu bakımdan başta aileler olmak üzere STK’ların omuzlarında büyük bir sorumluluk vardır.

Şunu da unutmamak gerekir ki bir yerde ürettiğinden fazla tüketen varsa, gelir adaletsizliği varsa, zenginle fakir arasındaki makas her geçen gün açılıyorsa, alım gücü düşmüşse toplumda yardım götürülecek kişi sayısı artmış demektir. Çözüm balık vermek değil, balık tutmayı öğretmektir.

Yazarın Diğer Yazıları