Kerim Küçüksarı

Vergi Kimin İçin!

Kerim Küçüksarı

Katma Değer Vergisi (KDV), bir harcama vergisi olarak ilk kez Alman sanayici Von Siemens tarafından Almanya’da uygulanmakta olan muamele vergisinin yerine önerilir. ilk defa Fransa’da 1948 yılında uygulanmaya başlar. KDV, önceleri sadece imalat aşamasında uygulanır, 1954 yılından itibaren tüketim tipi vergiye dönüştürülür. Fransa, Federal Almanya, Hollanda, Belçika, İtalya ve Lüksemburg arasında imzalanan ve 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma anlaşması ile Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET-AB) kurulur. Topluluk üye ülkeler arasında ortak pazar kurmak ve üye ülkelerin ekonomi politikalarını birbirine yakınlaştırmak için Maliye ve Vergi Komitesini kurar. Maliye ve Vergi Komitesi muamele vergileri konusunda Fransa’da uygulanan KDV’yi 1963 yılında önerir, üye ülkeler 1967 yılında, ortak KDV sistemine geçilmesini kabul eder. Türkiye’de ise Katma Değer Vergisi (KDV) TBMM tarafından 25 Ekim 1984 tarihinde kabul edilen 3065 sayılı yasa yürürlüğe girer, 01 Ocak 1985 tarihinden itibaren ise uygulanmaya başlar.

Bu vergi türü çıktığı günden buyana haksız rekabete neden olur, Mercedesi ile alışverişe giden de, ay sonunu zar zor getiren de yaptığı alışverişlerde aynı oranda vergi ödemek zorunda kalır. Son yapılan düzenlemeler ile KDV oranları yükseltilse de vergiyi ÖDEYEN’ler haricinde kimseyi etkilemez! Ülkemizde vergiyi düzenli olarak az sayıda ticaret adamı ile sabit ücretli maaş alanlar ödüyor. Netice olarak bütçe açığını kapatmak için faturanın en ağırı sabit ücretli çalışanlara ve vatandaşlara kesilmiş oluyor. 

Yeniden Refah Partisi Lideri Fatih Erbakan’ın dediği gibi; KDV artışları yerine kamuda tasarruf tedbirleri güçlü bir şekilde uygulanmalı, kamuda israf bitirilmelidir. Denk bütçe mutlaka hayata geçirilerek faiz giderleri azaltılmalıdır. Dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki oranı düşürülmeli, gelir vergisi, kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerin payı artırılmalıdır. Zenginden daha fazla, dar gelirliden daha az vergi alan adil bir vergi sistemi inşa edilmelidir.

Ne zaman ki halkın zorlandığı bir dönem görsem Hz. Ömer’in torunu Emevi Halifesi Ömer b. Abdülazîz’in uygulamaları gelir aklıma.

Halifeliğe gelince ilk işlerinden biri Hz. Peygamber ve Hz. Ömer’in Halifeliği döneminde yönetimle ilgili karar ve icraatlar hakkındaki belgeleri toplatmak olur. Dönemin en önde gelen âlimlerini kendisine danışman olarak alır. Uzak vilayetlerdeki âlimlere mektuplar yazar, onların tavsiyelerini ister. Kısacası emri altında bulunan devleti İslam’ın emir ve yasakları çerçevesinde yürütmeye çalışır. 

Halife Ömer b. Abdülaziz’in icraatlarından bir diğeri, saraydaki lüks eşyaları devlet hazinesine koydurur, köle ve cariyeleri azat eder, halktan biri gibi yaşantısını sürdürür. Bu uygulamaları ile Emevilerin geleneksel saltanat görüntülerine son verir.

Halife Ömer b. Abdülaziz idari, iktisadi ve içtimai sahalardaki icraatlarıyla da İslam çizgisinde olmayı tercih eder. İdari alanda halka zulmeden ve yolsuzluklara adı karışan memur ve valileri görevlerinden alır. Onların yerine hangi kabileden olduklarına bakmaksızın dindar ve dürüst yeni memur ve valiler tayin eder. Valilik, kadılık, vergi memurluğu görevlerini halifelikle birlikte dört temel esas kabul eder. Özellikle kadılık görevine hukuk bilgisi yanında takvasıyla tanınan âlimleri getirir. Kötülüklerinden emin olunamayacağı gerekçesiyle çeşitli devlet dairelerinde çalışan gayri Müslimleri görevlerinden uzaklaştırır. Valilerin, devlet kademlerinde çalışan memurların ticaretle uğraşmasını ve hediye almasını yasaklar. Mazlumun yanında olur, usulsüz iş yapan ve halka zulmeden memurlardan şikâyetçi olanlara doğrudan kendisine başvurmalarını bildirir.

Ömer bin Abdülaziz halife olduğunda ilk icraatını hanesinde yapar. Hanımına “Eğer benimle geçinmek istersen, yanında olan bütün ziynet ve mücevherleri devlet hazinesine teslim etmelisin. Onlar sende oldukça imtizacımız ve bir arada bulunmamız mümkün değildir.” der. Bu dirayetli duruş üzerine hanımı Fatıma kendine yakışanı yapar, bütün ziynet ve kıymetli eşyalarını devlet hazinesine teslim eder.

Ömer bin Abdülaziz vefat edince saltanat, kardeşine geçer. Kardeşi, Ömer bin Abdülaziz’in hanımı Fatıma’nın devlet hazinesine teslim ettiği ziynet ve kıymetli eşyaları iade etmek ister. Ancak saliha bir hanım olan Fatıma, bu teklifi kabul etmez ve “Ben kocama sağlığında itaat ettim de vefatından sonra mı isyan edeceğim!” diyerek muhatabına muhteşem bir cevap verir.

Bu saliha hanım ile birlikte tercih edilen yaşantının sonucu olsa gerek ki Hz. Ömer’in torunu Emevi Halifesi Ömer bin Abdülaziz’in yönetimde kaldığı kısacık süre içerisinde, devlet sınırları içerisinde zekât verilecek fakir insan bulunamaz. Toplanan Zekâtlar, kalbi İslam’a ısındırılmak istenen gayrimüslimlere verirler.

Yazarın Diğer Yazıları