Kerim Küçüksarı

Üç Mektup Hikâyesi

Kerim Küçüksarı

Milletler, tarih sahnesinde varlıklarını din, dil, kültür ve tarih şuuru ile devam ettirirler. Din, yaratılışın ve fıtratın gayesi, doğum ile ölüm arsındaki hayatı düzenleyen, insanı ebediyete/ahirete hazırlayan ilahi kanunları; dil, insanoğlunun duygu, düşünce ve isteklerini ifade ettiği, hak ve hakikati anlatabildiği en büyük iletişim aracı; tarih ise, insanın kundak ile kefen arasında yaşadığı sebep ve sonuçların tespit ve tahlil edilmesi ile milletlerin geleceklerini aydınlatan muhteşem bir ışıktır.

Geçmiş toplulukların yaşantıları hayat hikayeleri tarih kitaplarında nakledildiği gibi, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de de geçmiş toplulukların yaşadıkları iyi ve kötü olayların hikmetleri bizlere nakledilir ki ibret alalım. Mesela zulüm ve haksızlıkla Rabbine isyan eden milletlerin Allah’ın gazabına uğradığı, acıklı bir son ile tarihin çöplüğünde kayboldukları anlatılır. Rabbimiz, bu hakikati “Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.” şeklinde Zuhruf suresinde bize bildirir. İlahi kitabımız Kur’an-ı Kerim ve tarih kitapları bu anlamda olayları anlamak ve özümsemek için yeniden yeniden okunması icap eder.

Yine istiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’da tarihin ve tarihi olayların önemini ve bu olaylardan ders çıkarmamız gerektiğini şu dizeler ile asırlar ötesine terennüm eder,

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

İbretlik hikâyelerden biri de “üç mektup” hikâyesidir. 

Bulunduğu makama güç vermek yerine, makamından güç alan ve saygınlığını sahip olduğu makamda oturduğu süreye borçlu olan zayıf tabiatlı insanları güzel anlatmış.

Zamanın behrinde bir adam hiç beklemediği anda Sadrazam olmuş. Adam tecrübesiz olduğu için ne yapacağını bilmiyormuş, adam düşünmüş taşınmış, tecrübesi ve bilgeliği ile bilinen eski Sadrazama danışmaya karar vermiş ve gitmiş eski Sadrazama.

Eski Sadrazam kendisine gelen yeni Sadrazam’ın durumunu anlayınca;

“Sadrazam efendi sana üç mektup vereceğim. Bu mektupları zora düşmedikçe açıp okumayacaksın. Zora düştüğünde de okumaya birinci mektuptan başlayacaksın ve sırasıyla okuyacaksın, denilenleri de harfiyen yapacaksın demiş.
Günler, haftalar ve aylar, zamanın karşısında dayanamayıp su gibi akmış, tecrübesiz olan Sadrazamın başı sıkışmış. Aklına mektuplar gelmiş, koşmuş çekmeceye ve ilk mektubu oracıkta açıp okumuş! Mektupta, “sen bu mektubu açmışsan işler kötü gitmeye başlamıştır, suçu, kusuru senden öncekilere at” yazıyormuş.

Sadrazam Efendi de tavsiyeleri yapmış ve kendinden öncekileri kötülemeye, yapılan işleri itibarsızlaştırmaya başlamış. Kendinden önce görev alanları yerin dibine batırmış. Suç “eskilerde ya” vatandaş sakinlemiş!

Bir müddet böyle devam etmiş. İler çözülmeyip üstü kapatılınca, bir türlü düzen sağlanamamış ve halk yine tepki göstermeye başlamış. Başı sıkışan tecrübesiz Sadrazam’ın aklına yine mektuplar gelmiş! Birinci mektuptan sonra rahatlığı gördüğü için “Nasıl olsa bir çözümü var” diye düşünerek gönül rahatlığı ile çekmecesine gitmiş ve ikinci mektubu açmış. Bu sefer mektupta “yakın çevrendekileri kötüle” diye yazıyormuş. Sadrazam Efendi de yememiş, içmemiş, yakın çevresindekileri kötülemiş. Vatandaş sakinlemiş, Sadrazam rahat bir nefes almış.

Tecrübesiz Sadrazam, ilim, irfan sahiplerini, bilge insanları, yanlışa meylettiğinde Allah’ın ilahi kelamını kendisine hatırlatacak insanları yanından uzaklaştırdığı, yakınına, nerede bir yolsuz, tefeci, faizci, enfiyeci var, yoldan çıkmış, milletin kanını emen sülük var, onlarla arkadaşlık ettiği, yolsuzlarla düşüp kalktığı, zaptiye teşkilatını çalışamaz hale getirdiği, kadıların muavinleri ile iş tutup, milletin kanını emen sülükleri koruyup kolladığı, devletin ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını yediği ve yedirdiği, Karun kadar zengin olduğu, garibanın, fakirin, fukaranın sofrasında oturmadığı, derdi olanla dertlenip çözümler üretmediği için, körpe kızları tuzaklara düşürüp fuhuş batağına sürükleyen meyhanecilerle, kerhanecilerle mücadele etmediği için, daha sayılamayacak nice nedenlerden dolayı, olaylar gün yüzüne çıkmış ve işler her geçen gün sarpa sarmış, mızrak çuvala sığmaz olmuş, vatandaşın tepkisi günden güne artmış.

Gelen tepkiler üzerine vaziyeti idare edemeyen Sadrazam Efendi’nin aklına üçüncü mektup gelmiş. Can havliyle koşmuş ve üçüncü mektubu açmış! Üçüncü mektupta yazanlar diğerlerinden çok farklıymış! Mektupta şunlar yazıyormuş: “Üçüncü mektubu da açmış isen yolun sonuna geldin demektir. Yapman gerekenleri daha önce yapacaktın! Milletin memleketin hayrına çalışacaktın! Garibin sofrasında aş, yetimin yanında yoldaş, ilim yolcusu ile arkadaş olacaktın! Artık bitti. Sende senden sonrakilere verilmek üzere ‘üç mektup’ yaz ve ortalığı karıştırmadan git!”

Yukarıdaki hikâyeler ibret almak için mükemmel birer örnektir. İnsanın hayatının gayesi, iman ve cihattır, Habil ve Kabil’den buyana süre gelen iyi ile kötünün, Rahmani akıl ile şeytani aklın mücadelesidir.

Yazarın Diğer Yazıları