
Tehdit dili kaybettirir
Kerim Küçüksarı
Genel seçimlere doğru adım adım yaklaşıyoruz. Siyasi parti genel başkanları, kamuoyunu germemek için kullandığı cümlelere her zamankinden daha fazla dikkat etmesi gerekir. Amaca giden her yol mubahtır anlayışıyla hareket etmek toplumsal barışa zarar vermektedir. Toplumumuz, siyasal şiddetten uzak durulmasını beklerken, demokratik siyasete mecbur olduğumuzu hatırlatmaktadır.
Ülke insanın yarınları, bireysel çıkarlarınızdan daha önemlidir.
Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçtaroğlu “Siyasi cinayetler kaygım var” açıklamasını yaptı. Hemen ardından İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın, "Siyasi suikastler yapılacağı yönünde bizim de aldığımız duyumlar var" dedi. Son olarak Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, katıldığı bir tv programında, kendisine de "dostça uyarılar" geldiğini belirterek, "Hepimizin teyakkuz halinde olması gerekiyor" diyerek dikkatleri bu konunun üzerine iyice çekti.
Madem “siyasi cinayetler” işleneceği konusunda kaygılarınız var mikrofonların başına geçmeden önce, savcılığı harekete geçirmeniz gerekmez miydi? Savcılık davet edince “önce Erdoğan’ın ifadesini alın” demek yerine bildiklerinizi anlatmanız daha şık almaz mıydı?
Geçmişte ülkemiz bu anlamda cinayetler gördü. Sizler de ülkeyi derinden etkileyecek siyasi cinayetlere işaret ediyorsunuz, sonra “küstüm ben oynamam” diyorsunuz! Yürüttüğünüz bu siyaset dili çocuk oyuncağı mı?
Ülke kamuoyunu tedirgin etmeye kimsenin hakkı yoktur. Halkın güvenini almanın yolu varsa projelerinizi ve ülkeyi nasıl müreffeh yarınlara ulaştıracağınızı anlatırsınız. Halk, size inanır ve güvenirse sizi iktidara getirir, yok eğer güvenmezse güvendiklerini getirir.
Kurumlarda fişleme mi yapılıyor?
Salı günkü grup konuşmasında Sayın Kemal Kılıçtaroğlu yine tehdit dilini kullandı. “yasal ölçüler içinde çalışan hiç kimseyi tehdit etmek benim haddim değildir” dedi ve ekledi “mafyatik ilişkilere girenler onları tehdit mi ediyorsun diyorlarsa evet onları tehdit ediyorum” dedi. Kim bu mafyatik ilişkilere giren memurlar?
Bu cümlelerden aklıma şu soru geliyor; Birileri kurumlarda fişleme mi yapıyor? Memurların tek tek neler yaptığını, kiminle oturup kalktığını mı takip ediyor? Aksi halde bu kadar geniş bir memur kitlesinde kimin ne yaptığını nereden bileceksin?
Bu konuşmaların satır araları her kurumda “organize bir çalışma yapıldığı, el altından da ilgili partilere listelerin iletildiği” yönünde kuşku uyandırıyor.
Bu konuşmalar bana memurlarla ilgili bir anıyı hatırlatıyor. Şöyle ki;
Yıl 1999
Koalisyonla Anasol-M hükümeti kuruldu
TBMM’de saatler 16’yı gösterdiğinde güvenoyu aldı.
Saatler 17:15’i gösterdiğinde ise görevden alma ve tayin yazılarının faksları kurumlara ulaştırıldı.
Güvenoyundan bir saat on beş dakika, mesai saatinin bitişinden 15 dakika sonra! Tüm kesimlerin kurulan yeni hükümeti konuştuğu bir zaman diliminde!
Herkes hükümeti konuşurken sessiz sedasız görevden alınacaklar alınmış, değiştirilecekler değiştirilmişti.
Bu tayinler “organize bir çalışmanın” yapıldığını, bir yerlerde listeler hazırlandığını, bu listelerin de el altından ilgili partiye ya da partilere iletildiğini açıkça göstermekteydi.
Bu üslup değişikliği neden?
Kulislerde Kılıçtaroğlu’nun Amerikalıların İngiltere menşeli bir PR firmasıyla çalıştığı,
bu firma tarafından Cumhurbaşkanı adaylığında Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın önüne geçmesi için taktikler verildiği,
İstanbul seçimlerinde olduğu gibi verilen taktiklerin seçmen cephesinde başarılı olduğu,
anketlerde belediye başkanlarından 7-8 puan aşağıda çıkan Kılıçdaroğlu’nun hızlı bir tırmanışa geçtiği konuşuluyor.
Sayın Kılıçtaroğlu’nun son dönemdeki özgüven yüklü konuşmaları da bu konuşulanları doğruluyor. Dil ve üslup değişikliği de bu sebepten olsa gerek!
Tehdit dili kimseye kazandırmaz.
Kim olursa olsun tehdit dili kimseye kazandırmaz. Siyasi arenada, siyasetçilerden nezaket ve zerafet bekliyoruz.
Çiftçiyi, esnafı, sanayiciyi, gençleri, ev hanımını ve üreticiyi kısaca toplumun tüm kesimlerini anlayacak, onların sorunlarına çözüm üretecek, ayağı yere basan, gerçekçi projelere toplum olarak her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Rüşvet, adam kayırma, liyakatsizlik toplumun tüm kesimlerinin tasvip etmediği davranışlar. Bunlarla mücadele edilecekse doğru kulvarda hareket etmek gerekir.
Tespit edilen eksikliklere çözüm tehdit dili değildir.
Bu toplum bir siyasi parti liderinin samimiyetine, projelerine inanır, gelecek için daha faydalı olacağını düşünürse ve bir değişim isterse eğer “var olanı daha iyisiyle” değiştirir.
Var olanı daha iyisiyle değiştirmedikten sonra, bir değişim yapmanın sizce bir önemi var mı?