Sevgi, aileden okula, toplumdan devlete bir devrimdir!
Kerim Küçüksarı
Eğitim, toplumun can damarını oluşturur ve geleceğin inşasında, çocuklarımızın hayat yolculuğunda kritik bir dönemeçtir. Günümüzde çevremizde yaşanan olaylar, ailede, okulda ve toplumda sevgi merkezli bir eğitim modelinin şart olduğunu kuvvetle vurgulamaktadır. Eğitim, yalnızca matematik, fen bilimleri veya edebiyat öğretimiyle sınırlı kalmamalı; çocuklarımıza daha iyi insan olmayı, anlayışlı ve sevgi dolu bireyler haline gelmeyi de öğretmelidir. Sevgi merkezli bir eğitim sistemi, dünyada gerçekleştirilebilecek en büyük devrimlerden biridir.
Her şey ailede başlar. Sevgi, ailede yeşerip dış dünyaya yayılan temel bir erdemdir. Aile, çocuğun ilk okulu, annesi ve babası ise ilk öğretmenleridir. Anne-babalar, çocuklarına sadece yaşamı öğretmekle kalmaz, onlara hayatı sevgiyle yaşamayı da aşılar. Bu şekilde büyüyen çocuklar, kişiliğinin merkezine yerleşen sevgiyle sosyal ilişkilerinde de örnek oluşturur.
Okul, bu sürecin aileden sonraki ikinci evresidir. Okullar, öğrencilerin akademik yeteneklerini geliştirmenin yanı sıra, sosyal ve duygusal becerilerini de şekillendirir. Öğretmenler ve yöneticiler, sevgi üzerine kurulu bir eğitim anlayışıyla yaklaşırken, öğretmenler öğrencilerin duygusal ve sosyal gelişimlerini destekleyen rehberler olarak öne çıkar. Öğretmen ve öğrenci arasındaki sevgi bağı, öğrenme sürecinin kalitesini ve etkinliğini artırır; disiplinli ve sevgi dolu bir öğrenme ortamı, öğrencilerin akademik başarılarının yanı sıra sosyal becerilerini ve empati yeteneklerini geliştirir.
Toplum, çocuklarımızın en geniş anlamda eğitildiği alan ve eğitim zincirinin en geniş halkasıdır. Toplumda sevginin ve ahlaki değerlerin öğretilmesi, genel huzur ve tolum içerisindeki işbirliği için elzemdir. Devlet yönetimi ve kamu politikaları, sevgi ve adaleti temel alarak şekillendirildiğinde, toplumun refah seviyesi yükselir, sosyal adaletsizlikler azalır ve genel bir huzur atmosferi oluşur.
Sevgi, sadece bir araç değil, temel bir prensiptir. Eğitim sürecinin her aşamasında sevginin öncelikli olması, daha adil, anlayışlı ve insancıl bir toplum yapısının inşasına katkıda bulunur. Gerçek bir devrim, sevgiyle başlar ve bütün topluma yayılır. Sevgiyi öğrenmek ve öğretmek, herhangi bir bilimsel disiplinden daha değerlidir çünkü sevgiyle dolu bir kişi, etrafına zarar veremez, doğayı ve canlıları korur, adaletsizliğe ve yalana yer vermez. Sevgiyle donanmış yürekler, dünyanın kirliliklerini temizleyebilir. Bu yüzden, her birimiz sevgiyi yayarak, hayalini kurduğumuz daha güzel bir dünyayı gerçeğe dönüştürme gücüne sahibiz. Vay be, düşünün bir; sevgiyle yoğrulmuş bir dünya nasıl olurdu? Herkesin bu devrime katkıda bulunması, yalnızca bugünümüzü değil, yarınlarımızı da şekillendirir. Sevgi, evet, sevgi her zaman en büyük devrimdir.
Narin’lerin, Özge’lerin, Eren’lerin yaşaması için en büyük devrimdir. Sevgi, bunlara kıyanların idam edilmesi, adaleti ayaklar altına alanların en ağır cezalara çarptırılması için en büyük devrimdir.