
Okullar Gereksiz Mi?
Kerim Küçüksarı
Çocuklarımız dünyaya geldiklerinde çığlık atarak ağlarlar. Bu ağlama her ne kadar nefesle dolan akciğerlerin acıması olsa da, çocuklar beden dili ile annesine, babasına ve çevresindekilere seslenir aslında. Bu çığlıkla sanki; “ey annem ve babam, çevremdekiler ben ne annemim, nede babam ben kendine has düşünceleri ve duyguları olan bambaşka bir bireyim. Benim kendime göre bir dünyam var” demek ister.
Yetişme döneminde çevresindekiler çocuğun bu dünyasını görmek istemezler. Anne ve baba hayal edip gerçekleştiremediklerini, evlatlarının olması için çaba gösterirken, gittikleri okullar ve siyaset mekanizması “boş” olarak gördükleri çocuğu “kendi ideolojileri ile doldurmak” ister.
Her çocuğun kendine özgü bir dünyasının, bir doğasının olduğunu, onların yetenek, ihtiyaç ve beklentilerini görmezden gelerek “dikte edici” davranırsak, çocuklarla iletişime geçemez ve öğrenmelerine katkıda bulunamayız.
Çocuklarımızın dünyasını tanımayan ve tanımak için de yeterli düzeyde bir çabası olmadığını düşündüğüm Eğitim sistemimizde uygulanan müfredat tek düze, ölçülen başarı da akademik başarıdır maalesef.
Okullarımızın işlevi dönüştürücü ve ideolojiye dayalı eğitim olduğu için katiyen eleştiri ve tartışma kabul etmeyen bir öğreti biçimi vardır. Sebebi ise okulun “bir aydınlanma mekânı” olarak düşünülmesidir. Böylece çocuklarımız “öğrenmeyi” çok özel “teknik bir mesele” gibi algılamakta ve çocuklarımızın öğrenme merakını azaltmaktadır.
Çocuklarımız habire test çözüyorlar. Niçin? Sınıf geçmek için. Niçin? Sınavlarda iyi bir üniversite kazanmak için.
Oysa test çözmek düşünmeyi, araştırmayı, özgün yaklaşımı sınırlandırıyor. Testler üretmeyi değil, seçmeyi öğretiyor. Beyin yorum yapmaya kapanıyor ve sadece seçenek sunulmasını bekliyor. 21 yy.da önemli olan bilmekten çok, sahip olduğumuz bilginin doğru yorumlanma değil midir?
Covid 19 süreci bize gösterdi ki, çocuklarımızın dünyasını keşfetmez, onların yetenek, ihtiyaç ve beklentilerini görmezden gelirsek, çocuklara faydalı olamıyoruz. Eğitimden maksat, kitaplarda yazanları ezberlemek ve test çözmek ise artık youtube ve EBA TV bu işlevi çok fazlasıyla yerine getiriyor.
Okullar çocuklarımızı geleceğe hazırlamıyorsa,
Öğrendikleri bilgileri doğru yorumlayamıyorsa,
Üretmek, imal etmek için hayaller kurup, uykuları kaçmıyorsa,
12 yıl lise okuyan çocuklarmızın yeteneklerine göre yönlendirmeler hala yapılamıyorsa,
12 yıl liseden sonra sınavları kazanıp, üzerine bir de 4 yıl fakülte okuyup kendi alanı ile ilgili iş bulamayıp “vasıfsız işçi” olarak sanayiye düşüyorsa, “işsizler ordusu” olarak devlet kapısında iş bekliyorsa,
Bitirdikleri okullara fakültelere rağmen gençlerimiz gelecekten ümitsiz ise, suç örgütlerinin eline düşmeye yatkın ise ve eline geçecek ilk fırsatta bu ülkeden gitmek istiyorsa “okullar gereksizdir”. Bunca okula, personele ve işletme giderine ihtiyaç yoktur. En azından vatandaşın üzerindeki vergi yükü hafifler.
Çocuklarınıza meslek öğretin
Anne ve babalar çocuklarınızın en verimli çağlarında onlara test çözdürmeyi bırakın. Onlarla konuşun, oyun oynayın ve nitelikli zaman geçirin. Onların uçsuz bucaksız dünyalarını keşfetmeye çalışın. Çocuklarınızın karakterinin ve zekâlarının gelişmesine çok büyük katkı sağlamış olursunuz.
Yaz tatili de geldi. On iki yaş ve üzerinde olan çocuklarınızın elinden tutun ve bir meslek öğrenmesi için onları işinin ehli “ustalara emanet” edin. Çekinmeyin! Pedagojik formasyonu olmasa da ustalar “zorunlu müfredat” öğretmezler.” Çocuğunuzun, o yaşına kadar öğrendiği bilgiyi yorumlamayı ve o bilgiyi daha faydalı nasıl kullanacaklarını öğretirler. Çocuklarınızın daha fazla merak etmelerine, hayal kurmalarına ve hayattan daha fazla zevk almalarına katkıda bulunurlar. Liseyi bitirme yıllarına geldiğinde ise çocuğumuz bir meslek sahibi olur, hayata daha kolay tutunur.
Beş Maymun Deneyi
Bilim adamları büyük bir kafes hazırlarlar, kafesin içerisine asılacak yiyeceklere ulaşmak için bir merdiven ve kafesin içerisine 5 tanede maymun koyarlar. Kafesin tavanına bir salkım muz asarlar. Maymunlar muza ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerlerine tazyikli soğuk su sıkılır. Sırılsıklam yere düşerler. Ne zaman maymunlar muza ulaşmak istese aynı olay tekrar eder ve maymunlar sırılsıklam yere düşer. Muza ulaşma denemeleri başarısız olan ve her defasında tazyikli soğuk suyla ıslanan maymunlar bir daha muzları almak için yeltenmezler. Muz havada, maymunlar yerde birbirine bakar dururlar.
Tazyikli soğuk suya maruz kalıp sırılsıklam ıslanan maymunlardan biri kafesten çıkarılır yerine yeni bir maymun konur. Yeni gelen maymun ne zaman muzlara ulaşmak için yeltense diğer maymunlar yeni maymunu bir güzel döverler. Tazyikli soğuk suya maruz kalan maymunlar sırayla değiştirilir ve her yeni gelen maymun muzlara ulaşmak istediğinde kafesteki diğer maymunlar tarafından dövülür. Bir süre sonra kafeste tazyikli soğuk suya maruz kalan maymun kalmaz, lakin her yeni gelen maymun muzlara ulaşmak istediğinde diğer maymunlar tarafından dövülür. Muzlar asılı, maymunlar aç olarak aşağıda bekler. Bu deneydeki maymunların davranışının adına “öğrenilmiş çaresizlik” denir.
Pink Floyd’un Another Brick In The Wall şarkısının klibini de izlerseniz eğitim sistemimizle bir olarak, çocuklarımızın omuzlarına ne çok şey yüklediğimizi ve onları “tekdüzeleştirmek” için nasıl bir çaba içerisinde olduğumuzu görürsünüz.
Gelin bu yaz çocuklarımızın dünyasını keşfe çıkalım, onların hayallerini büyütelim, hayallerine ulaşmak için yanlış yapmalarına müsaade edelim ve onların ilgi ve eğilimlerine göre bir meslek öğrenmelerini sağlayalım.