
NATO Zirvesine Doğru
Kerim Küçüksarı
NATO zirvesine doğru yaklaşırken, zirveden ziyade Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD’li mevkidaşı Joe Biden arasında yapılacak olan görüşme ön plana çıkıyor. Ankara – Washington hattında son dönemde yapılan görüşmeler ve yapılan açıklamalardan, ikilinin görüşmesinde masada çözüm bekleyen çok fazla dosya olacağa benziyor. ABD’nin Suriye’de terör örgütünün uzantısı olan YPG’ye olan desteği ve silah vermesi, Türkiye’nin sınır güvenliğinin tehdidi, Yunanistan ve silahsız olması gereken Ege adalarında ABD’nin üs kurması, 1915 olaylarının “ soykırım” olarak tanınması, FETÖ terör örgütü liderinin ABD tarafından iade edilmesi hususlarının öncelikli olacağını düşünüyorum.
Ayrıca Doğu Akdeniz, Libya, Karabağ, Afganistan, S-400 füze sistemi, F35 uçak projesi, enerji ve İsrail’in güvenliği, Halkbank ve Irak gibi dosyalarda olacaktır. ABD tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında bu dosyalara “insan hakları”nı da ekleyebiliriz.
NATO ve Batılı ülkeler için her ne kadar Türkiye’nin gücü, konumu önemli olsa da “söz dinlemesi, biat etmesi” bunlardan daha önemlidir. Görüşmede gündeme gelecek dosyalar da ABD ve NATO’nun çıkarlarını koruyacak şekilde ele alınacaktır ve Türkiye’nin “söz dinleyerek, biat etmesi” istenecektir.
Türkiye’nin durduğu yer müttefikleri için de önemlidir.
Geçmişte güvenlik denildiğinde akla temel olarak askeri güvenlik gelirdi. Teknolojinin gelişmesi ve iletişim araçlarının yaygınlaşması ile birlikte güvenlik politikaları çok boyutlu olarak değişmiştir. Bu gün askeri güvenlikle birlikte enerji, gıda ve siber güvenlik olmak üzere sürekli genişleyen güvenlik çeşitleri gündeme gelmiştir
Enerji rezervleri bakımından zengin olan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’e olan ilginin artması, enerji hatlarının güvenliği ve Batının çocuğu İsrail’in güvenliği meselesi, yine Batı destekli terör gruplarının sınırlarımız çevresinde artması Türkiye’nin sınır güvenliğini daha da önemli hale getirmiştir.
Bu manada Türkiye savunmasını tamamen NATO’ya emanet edemez. Nitekim DEAŞ ve PKK ile yürütülen mücadele sonrası Almanya ve ABD, Türkiye'nin Suriye sınırındaki Patriot hava savunma sistemlerini çekme kararı almıştı, Türkiye de bunun yerine S-400 füze sistemlerini aldı.
Türkiye’ye NATO tarafından verilen imkânlar, kapalı bir kutu içerisinde verilir, teknolojileri saklanır, teknoloji transferine fırsat verilmezse, Türkiye’de güvenliği için gerekli olan tüm adımları kararlılıkla atmalıdır. NATO’nun doğu sınır güvenliği başta olmak üzere, Avrupa’nın enerji ve mülteci güvenliğini güvence altına alan Türkiye, diğer NATO üyesi ülkeler gibi savunma sanayinde kendi kendine yeter hale gelip, ürettiği silahları da yurt dışına satması gerekir.
ABD ile olan ilişkiler diğer ülke ve birliklere alternatif değildir.
Türkiye, ABD ile olduğu kadar Rusya ile, Şanghay İşbirliği Örgütü ile, İslam İşbirliği Teşkilatı ile, Türk Cumhuriyetler ve Avrupa Birliği ile ilişkilerini geliştirmelidir. Türkiye, bu ülkeler ve birliklerle ilişki kurarken birini diğerine alternatif olarak görmemeli, jeopolitik ve jeostratejik konumu gereği çıkarlarına uyacak şekilde dengeli bir ilişki biçimi geliştirmelidir. Müttefikleri de bunu iyi bilmelidir. Biri diğerine tercih edilir, içerisinden çıkmış olduğu ittifaka geri dönmek zorunda kalınırsa, ülkeler çıkarlarını kaybetmekle karşı karşıya kalabilir.
Türkiye ABD ve Biden’in dostluk planını görmek istiyor!
ABD bir taraftan güçlü bir müttefik olduğunu söylüyor, diğer taraftan Türkiye’yi baskılamak için Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile, Karabağ’da Ermenistan ile, Kıbrısta Rum kesimi ile, Suriye’de terör örgütleri ile birlikte hareket ediyor, onları destekliyor ve tırlar dolusu silah veriyor. Türkiye’den de duruşunu değiştirmemesi isteniyor.
Türkiye’nin duruşunun değişmemesi için;
ABD’nin Suye’nin kuzeyinde terör örgütü PKK’nın uzantısı YPG ve SDG’ye desteğini kesmesi,
FETÖ terör örgütü liderini iade etmesi,
Rus S-400 füze sistemine karşı çıkan ABD ve NATO’nun, ABD’nin uygulamaya başladığı CAATSA yaptırımlarını kaldırması, NATO ve Türkiye’nin güvenliği için verilecek tüm desteğin teknolojisi ile birlikte verilmesi,
Uyguladığı petrol ambargosunu yine kendi delerek İran’dan petrol alan ABD’nin, “Halkbank” davasını bu doğrultuda değerlendirilerek kapatması,
Libya’da ve Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi Yunanistan yerine Türkiye’yi desteklemesidir.
ABD ve NATO, Türkiye gibi güçlü bir müttefikle ilişkileri geliştirecekse, Türkiye’nin çıkarlarına uygun olan dostluk planlarını ortaya koymaları gerekir.
Uluslararası İlişkilerde dostluk yoktur, karşılıklı çıkar vardır!
Türkiye, NATO, ABD ve diğer ülke ve birliklerle olan ilişkilerde “bana ait olan zaten benimdir, sana ait olan ise müzakereye açıktır” anlayışı düzleminde hareket etmelidir. Masaya gelecek olan dosyalar, bu manada kendi çıkar ilişkilerimiz doğrultusunda ele alınacaktır. Türk halkı, “bebelerimiz anasız babasız büyür de vatansız büyüyemez” anlayışına sahiptir. Bu anlayışta olan bir milletin yöneticileri de bu milletin çıkarlarını masada savunurken güçlü olmalıdır.
Son yıllarda Katar’da, Libya’da, Karabağ’da, enerji alanında, terörle mücadele ve Suriye’de sınır güvenliğimiz konusunda yürütülen çalışmalar ülkenin ve milletin çıkarları için önemli adımlardır. Bu kazanımlar daha ileriye taşınmalıdır.
Biz biliyoruz ki Türkiye, ne zaman dış politikada kendi çıkarlarına göre hareket etmek istese, o zaman ülke içerisinde darbeler, muhtıralar ve ülke dışından da ambargolarla karşı karşıya kalmıştır. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında, dönemin CIA Türkiye şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter’ı arayarak “Bizim çocuklar başardı” şeklinde darbe sonucunu bildirmesi bu darbenin ABD kontrolünde gerçekleştiğinin kanıtıdır.
Nitekim görüşmeler sonucunda Türkiye, “söz dinlemez” ise “insan hakları” ve “ekonomi” bahane edilerek ülkemizde geçmişte olduğu gibi “sokak hareketleri” görülebilir. Yetkililerimiz bu alternatifi de düşünerek gerekli önlemleri almışlardır.