
Kısasta Hayat Vardır
Kerim Küçüksarı
Son zamanlarda sıkça kadına karşı şiddet haberleri duyar olduk. Samsun’dan sonra Ankara’da yaşanan olay yürek yakmaktadır. Bunca çıkan yasaya rağmen kadınlara karşı uygulanan şiddet azalmıyor, aksine artarak devam ediyor. Yaşanan olaylar toplum olarak nerelere sürüklendiğimizi göstermektedir.
Ne oldu bu millete? Kadını ailenin temel taşı olarak görürken, bugün istediğinde “şiddet uygulayacağı” bir varlık olarak görür hale geldi. Kadının duyguları, düşünceleri niçin hiçe sayılıyor?
Bu yanlış uygulamanın altında İslam dinin yanlış anlaşılması yatmaktadır. Yıllarca Tevratta anlatıldığı gibi kadının erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı (Yaratılış 1/21-23), erkeğin gerektiğinde kadını dövebileceği, kadının ne olursa olsun boşanma hakkının olmadığı gibi hurafeler anlatıldı durdu. Kadınlar anlatılırken kelimelere farklı anlamlar yüklediler, erkekler anlatılırken farklı.
Bu yanlış mealleri, yanlış anlama ve algıları düzeltmek bugün ülkenin en yaygın ağına sahip olan mezralarda bile imamı bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı ile bu kurumlara insan kaynağı yetiştiren İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakültelerinin boynunun borcudur. Diyanet Vakfının meallerine de baktığımızda “dayak” sanki Allah’ın emriymiş gibi anlatılmaktadır. Dayak kelimesinin kendisi bile başlı başına itici gelirken bizi yaratan Rabbimiz bir taraftan eşler arasındaki sevgi ve muhabbetten bahsedecek “Onlarla huzur bulasınız diye size, kendi cinsinizden eşler yaratması Allah’ın âyetlerindendir. Aranıza sevgi ve merhamet de koymuştur. Düşünen bir topluluk için bunda âyetler (önemli göstergeler) vardır.” diğer tarafta ise “dövün” diyecek. Bu ne yaman çelişkidir.
Kadın eşinin esiri değildir.
Erkek aralarında bulunan sevgi ve merhamet gereği eşini koruyup kollar. Eşine nazik davranır. Kaba ve katı davranmaz. Yeryüzünde yaşayan kim var ki kaba ve katı yürekli olanları sevsin. Rabbimiz, Nebisine kadın erkek ayrımı yapmadan “Onlara nazik davranman, Allah’ın sana olan ikramı sebebiyledir. Kaba ve katı yürekli olsaydın yanından dağılıp giderlerdi. Kusurlarına bakma; onların bağışlanmalarını dile. Her konuda görüşlerini al. Bir de karar verdin mi, yalnız Allah’a dayan. Allah kendine dayananları sever.” Ölçümüz erkek olsun, kadın olsun her ikisinin de güzel bir hayat yaşamak için gayretkeş olmalarıdır. Çünkü evlilik müessesesi canlıdır ve büyüyüp gelişmesi için kadın ve erkeğin ihtimamı gereklidir.
İslam ile Müslümanların araları öyle açılmıştır ki “Onların arkasından gelenler, şehvetlerine /arzularına uyarak görevlerini ihmal ettiler. Onlar, yakında yanlış kurgularıyla yüzleşeceklerdir.” ayeti karşımıza çıkmaktadır.
Allah, kadınlara atılan zina suçunu ispat için bile dört şahit şartı koymuş, şahit getiremeyenleri iftiracı sayılıp cezalandırılmasını hükme bağlamıştır. Kadınların bunu istismar etmemesi emredilmiştir. Müslümanlar “dinlemeye” başladıkları günden buyana, Kur’an-ı anlayarak okuma işini bırakmışlardır. Kainat alemini de okuyamaz olunca diğer alanlarda olduğu gibi kadınlarla alakalı açıklama, uygulama ve söylemler sıkıntılı bir hal almıştır. Kendilerini “alim” sayan koca koca kişiler yorumlarını Kur’an ve sünnetin önüne geçirmişlerdir.
Ankara’da yaşanan Kadın Cinayetinin en iyi karşılığı kısastır. “Ey sağlam duruşlu kişiler, kısasta sizin için hayat vardır“ Kısasta ceza, mağdur kişinin yakınları tarafından onanır. Eğer yakınlar affetmez ise sadece öldüren kişi yaptığının aynısı ile cezalandırılır. İslam ceza hukuku öyle mükemmel bir şekilde Cenab-ı Hak tarafından oluşturulmuştur ki uygulandığında toplum tam bir düzen içerisine girer.
Aile bireyleri, namus ve iffetlerine büyük önem verdiği, aralarındaki saygı ve sevgiyi besledikleri müddetçe huzurlu aile yuvaları artacaktır. İnsanların zihni durulaştırılmadıktan sonra Anayasa ve yasalarda yapılan değişiklikle kadının konumunun düzelmesi mümkün değildir.