Değişimin Bedeli
Kerim Küçüksarı
Değişim… Üç hecelik bir kelime, fakat içimizde yankılanan derin ve karanlık bir uçurum. Heraklitos’un dediği gibi, “Aynı nehirde iki kere yıkanılmaz.” Zaman durmaksızın akar, dünya dönüp durur, insan bazen ileri bazen geri adımlar atar; fakat her halükarda, yok olmuş, yıkılmış olsa bile, yeniden var olur. İşte evrenin ve insanın sırrı bu döngüde saklıdır: Sürekli bir yok oluş ve yeniden varoluş... Değişim, ruhumuza dokunan ve bir türlü durduramayacağımız, içimizde sürekli esen bir rüzgârdır.
Ancak bu sürecin altından kalkmak hiç de kolay değildir. Zamanı geldiğinde, değişimin ağır bedelini ödemek zorunluluğu çıkar karşımıza. Bu bedel, bazen duyduğumuz bir sözdür; bizi toparlayan, cesaret veren ve yeniden ayağa kaldıran. Dönüşüm yolunda çektiğimiz her sıkıntı, katlandığımız her zahmet, sabırla üstesinden geldiğimiz her zorluk işte bu bedelin birer parçasıdır. Yaşama serptiğimiz her emek, her fedakârlık ve inanç, bu bedelin en somut halidir. Ama unutmayın, “Karga bokun kıymetli demişler, gitmiş denizin ortasına sıçmış” misali, bu emekler boşa gitmemelidir. Her adımımız, bu değişim rüzgârında sağlam ve dimdik olmalı, kararlı ve cesur adımlarla atılmalıdır.
Değişim… Aslında bir söz meselesi, tanımadan verilen, kimsenin haberdar olmadığı, sessizce taahhüt edilen. Söz verirsin ve kimsenin aklına gelmeyecek bir yerde, hiç umulmadık bir anda, kimsenin inanmadığı bir zirveye, Yusuf'u karanlık kuyudan çıkaran el gibi çıkarırsın, sözünü tutarsın. Bir umut ışığı, karşılaşılan en büyük şans haline gelirsin. Bütün dünya sana karşı dursa da, her zorluğa rağmen bir adım daha atarak, anlayanı ve değeri bileni değişimin doruklarına taşırsın.
Değişim, hafif bir fısıltı, bir çağrı, kalbin derinliklerinden gelen bir iç sestir. Ama unutma, bu değişimin, katlanılması gereken bir bedeli vardır. Eğer dizinde derman yoksa bu meşakkatli yolda yürümek seni yıpratır, tüketir. Değişim yolunda verilen sözü tutamayanlar, bu yolda adım dahi atamazlar. Hayatında sadık kaldığın her söz, değişimi omuzlama, gerektiğinde en büyük zorluklarla yüzleşme cesaretini gerektirir. Kendi kendine verdiğin değeri başkalarına çok görmemektir. Bu cesaret, bir yandan insanın kendine karşı dürüst olmasını, diğer yandan dış dünyaya karşı hoşgörülü davranmasını zorunlu kılar.
Değişim, cesaret işidir; bazen cesaret, başladığın yere geri dönmek, kendinle, çevrenle ve geçmişte kaldığını sandığın sözlerinle yüzleşmektir. İşte bu yüzleşme, insanı derinden kaygılandırır, öfkelendirir, hatta zaman zaman suçluluk duygusuyla boğuşmasına neden olur. Ancak Gestalt bakış açısıyla ele aldığımızda, bu duygular aslında dönüşümün kapılarını aralayan, bizi özümüze dönmeye çağıran anahtarlardır. Her bir öfke, her bir kaygı, her bir korku, derinlerde saklı olan anlamı keşfetmeye yönlendiren birer davetiyedir. İnsan, bu değişim sürecinde hem bütünlüğünün farkında olmalı, hem de kendini büyük bir bütünün parçası olarak görmelidir.
Unutma, her değişim yolculuğu başlangıçta ne kadar saf ve temiz görünse de, bu yolculuğu aynı saflık ve temizlikle tamamlayabilenler azdır. Bu nedenle, kendi yolculuğumuzu, bütün yüküyle, kararlılıkla ve cesaretle üstlenmeliyiz. Bu, kalbe, ruha, zihne, düne ve bugüne yapılan derin bir çağrıdır; kendimizi bulmamız, yolumuzda karanlıkları aşmamız ve değişimin maddi ve manevi bedellerini omuzlayabilmemiz için bize cesaret verir. Her birimiz, bu yolculuğa tek başımıza, sorumluluklarımızı alarak, sonuçlarına katlanarak ve gereken bedeli ödeyerek çıkmakla yükümlüyüz. Bu, sadece bir seçim değil, aynı zamanda bir mecburiyettir.