Çok Çabuk Unutuyoruz!
Kerim Küçüksarı
İnsan neden unutur? Kaçmak için mi? Vicdanını rahatlatmak için mi? Unutmak, insanın doğasında olan bir devinimdir. Unutmak, kendini tanıma eylemi olduğu kadar, insanın geçmişini özümseyerek, geleceğini yeniden tasarlaması ve insanın kendi varlığını inşa etme gücüdür de diyebiliriz.
Unutma eylemi, soyut düşünmeyi, problem çözmeyi, önemli olanı önemsiz olandan ayırt etmeyi anlatmaktadır. Aslında unutmak, hatırlamayı destekleyen ve besleyen güçlü bir eylemdir.
Bizim ülkemizde unutmak ise, bir hafıza kaybı gibi… Çünkü her şeyi çok çabuk unutuyoruz. Olaylar baş döndürücü hızda gelişiyor.
Senin başında olan ve 11 ili yıkan depremi unuttuğumuz gibi. Yüzlerce bina yıkıldı, şehirler yok oldu, insanımız evsiz barksız kaldı. İlk zamanların duygusallığı ile çok hızlı reaksiyon gösterildi. Ardından bu insanlar unutuldu.
Bizde Hatay’ı ziyaret etmiştik. Depremzedelerin kimi çadırda kalıyor, kimi konteynerde!
Yaklaşan kış!?
Bu insanlar çadırlarda ve konteynerlerde yaşamaya devam edecekler mi?
Bunca insan için konutların yapılacağı ifade edilmişti, kışa kalıcı konutlar yetişecek mi?
Hepsini unuttuk!
Şehirler yıkıldı yeniden imar edilecek! Yeniden imar sürecinde geçmişte yapılan yanlışlıklar yapılmaya devam edecek mi? Yoksa hazır elimize fırsat geçmişken şehirler için bir imar politikası belirlenecek mi? Sokak ve mahalleler için şehrin kültürüne, tarihine ve dokusuna uygun tip projeler hazırlanıp yapılaşma buna göre mi yapılacak?
Yine bu bölgelerde insanlar kendi evlerini inşa etmek isterse, kafalarına göre mi yapacaklar, yoksa ellerine bir proje verilecek mi? İnşaat malzemeleri almak isterlerse malzemeleri birkaç kişinin tekeline geçmiş şekilde fahiş fiyatlardan mı alacak?
Doğrusunu isterseniz ahlak elden gidince evet, bunları da unuttuk!
Bütün bunları unutmayan, depremin olduğu günden bu yana afet bölgesinde her gün insanımızın desteğine ve yardımına koşan Kızılay, Diyanet Vakfı, İHH gibi vakıf ve derneklerimizde var.
Unutmayalım!
Bu vakıf ve dernekler zor günlerin kurumlarıdır. Vakıf ve dernek yöneticileri popülist yaklaşımlarla bu kurumların yıpranmasına fırsat vermemelidir. Güvenilirlikleri zedelenmemelidir. Bu kurumlar halka hesap vermeli, şeffaflıklarını en yüksek düzeyde tutmalıdır! Bağımsız denetçiler tarafından düzenli denetlenmeli ve denetim raporları bağışçılarla ve ilgilileri ile paylaşılmalıdır.
Vatandaşlarımız da bu kurumları eleştirebilir, yanlışına yanlış diyebilir ama topyekûn karalama kampanyalarının içerisine dâhil olup bu kurumları zor durumda bırakmamalıdır.
Şu tespitimi de aktarmadan geçemeyeceğim.
Her hafta camilerden bir şekilde para toplanıyor. Para toplamak için mutlaka “bir durum” zikrediliyor. Para toplandıktan sonra, son yıllarda Diyanetin veya Diyanet Vakfı’nın bir kere minberden veya mihraptan çıkıp ta bahsi geçen “durum” için ne kadar para toplandığını, toplanan paraların nereye hangi kalemlerde harcandığını söylemiyor?
Unutmayın!
Güven inşa etmek istiyorsanız, vatandaşın gönlünde yer almak istiyorsanız “şeffaf olmak ve vatandaşa hesap vermek zorundasınız.”
Evet, daha çok şey unuttuk!
Seçimden önce benzinin litresinin 16 lira olduğunu da unuttuk,
Doların 16,5 olduğunu da unuttuk! Alıveriş yaptığımız marketin rafındaki ürünlerde bir önceki gün yazan fiyatları da unuttuk.
Bir şehrin, bir ülkenin ya da dünyanın bir köşesinde açlık ve yoksulluk çeken bir insan varsa, bir başka köşesinde o insanın hakkını yiyen bir insan olduğunu da unuttuk.
Aslında insan unutmaz. Öldüğünü de unutmaz! Rahmet Peygamberi (sav) Nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz demiyor muydu? Adili mutlak olan Mevla zaten hiç unutmaz.