
CHP Mitingleri Sokağı İkna Eder Mi?
Kerim Küçüksarı
HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 24 Kasım’da “Hiç değilse Meclis'te temsil edilen muhalefet partilerinin genel başkanlarının, ortak bir basın toplantısıyla hükümeti istifaya çağırmalarının ve yedi bölgede yedi ortak miting yaparak halkla birlikte derhal seçim istemelerinin önünde bir engel mi var? Bugün değilse ne zaman?” şeklinde bir çağrıda bulunmuştu.
Bu çağrının ardından Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu “Demokrasilerde milletten kaçılmaz. Seçime zorlamak için ne gerekiyorsa yapacağım” mesajıyla mitingler yapacağını duyurdu. “Hemen Seçim, Acil Seçim” sloganı ile yapacakları mitinglerin ilkini 4 Aralık’ta Mersin’de yapacak. Bu sebepten dolayı CHP’nin Mersin Büyükşehir Belediyesi, Valiliğin miting için adres gösterdiği Tevfik Sırrı Gür Stadyumu’nun yanındaki alanın adını, “Umut Meydanı” olarak değiştirdi.
Henüz Cumhurbaşkanı adayını belirleyemeyen ve ben adayım diyemeyen Millet İttifakı kanadı Genel Başkanlarının, miting alanlarının kalabalık olması için! kendi seçmen kitlelerinden, yapılacak mitinglere katılım sağlamalarını isteyeceklerdir.
Söz konusu partilerin Genel Başkanları kendi aralarında ittifak etseler de, seçmen kitleleri henüz ikna olmuş değil. Hem kendi, hem de AK Parti kanadının seçmen kitlesini ikna etmek ve helalleşmek için ortaya koyacağı çözüm önerileri ile onları ikna etmesi gerekecek.
CHP aşağıdaki konularda sokağı ikna edebilecek mi?
Birincisi, CHP Genel Başkanı Kılıçtaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın pandemi nedeniyle esnaf ve çalışanlardan helallik istemesinden sonra “hakkımı helal etmiyorum” demişti. Aradan beş altı ay geçtikten sonra “helalesmek” istediğini söyleyerek bir liste açıkladı. Kılıçtaroğlu’nun bu helalleşme çıkışı önemliydi, lakin Cumhurbaşkanı helallik isteyince karşı çıkıp, tabanıyla birlikte tepki verirken, kendisine her şey mubah mıydı?
CHP Genel Başkanı Kılıçtaroğlu’nun helalleşme çıkışına, kendisi haricinde CHP kanadından başka kimseden bir ses gelmediği gibi, destekte gelmedi. Anlaşılan o ki helalleşme listesinde saydığı kesimlere partisini ve parti tabanını inandıramamış ve peşinden sürükleyememişti. Kendi tabanını inandıramayan Kılıçtaroğlu, helalleşme listesindeki kesimleri ve “gayri milli”, “hakiki Müslümanların Saray'ın yanında yeri yoktur” gibi ifadelerle hakaret ettiği AK Parti seçmenini inandırabilecek mi? CHP kendisiyle, tarihiyle yüzleşip, bir şekilde mağdur edilen toplumun tüm kesimleri ile helalleşebilecek mi?
İkincisi, Olurda seçimi kazanırlarsa ittifak partileri adına ülkeyi kim yönetecek? Hangi politikalarda uzlaşacaklar?
Mülteciler ve ekonomi politikaları konusunda anlaşabilecekler mi? Yarın tezkerelerin süresi bitecek. Tezkere konusunda anlaşabilecekler mi? İttifak içerisinde HDP illaki olacak. Bu denklemde terörle mücadele konusunda nasıl hareket edecekler? HDP’ye İçişleri Bakanlığı’nı verip terörle mücadeleyi bu kanadın inisiyatifine mi bırakacak?
Üçüncüsü, Güçlendirilmiş parlamenter sistem nedir? Neler getirecek? Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yetkilerini kime ve devredeceği kişiye hangi hakla devredecek? Milletin seçmediği bir Başbakan hangi meşru temele dayanarak ülkeyi idare edecek?
Gücün kimde olacağı konusu her zaman soru işareti olacağı için, ola ki günün sonunda anlaşamadılar! ülke yeniden koalisyonlara mı mecbur edilecek? Mecliste güç dengelerinin partilere göre Cumhurbaşkanını seçecek çoğunlukta olmadığı bir zaman olursa 367 krizleri yeniden yaşanacak mı?
Dördüncüsü, Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer partisiz bir Cumhurbaşkanı idi. Lakin tarafsız değildi. Hatta ve hatta 190 terörist, Sezerin affıyla cezaevlerinden çıkmıştı. Partili olarak Cumhurbaşkanı seçilip, seçildikten sonra rozeti çıkartacağız diyenlerin “tarafsız olacağız” söylemleri inandırıcı gelmiyor.
Beşincisi, Dünyada yaşanan enflasyonu ve ülkelerin gıda tedarik zincirindeki aksamaları görmenize karşın, bas bas bağırdığınız dövizin ateşini nasıl söndüreceksiniz? Çözüm önerileriniz ne olacak? Ekonomi politikalarınız nelerdir? Bunları kimse bilmiyor! Bana inanın, seçimden sonra politikalarımızı görürsünüz diyorsanız olay başka!?
Ayrıca 1913 yıllarında bir Osmanlı lirası 18,18 Alman Markı’na eşdeğerdi. Osmanlının parasının bu kadar değerli olduğu dönemde de güya istibdad dan bıktığını söyleyen, İngilizlerin Bell ve Lawrece’nin ve daha bilmem nicelerinin dümen suyuna gelenler Osmanlı Devleti yıkılınca “kendilerine sunulan özgürlük” nedir gördüler!?
Daha çok olmadı, kendilerine sunulan özgürlük hayaliyle ülkelerini düşmana teslim eden Irak haklıda, Libya halkı da özgülük ne demek gördü!
Savunma sanayisini dünyayla rekabet edecek seviyeye getiren ve önemli ihracat yapan, milli savaş gemileri inşa ederek denizlere indiren, ürettiği insansız hava araçları ile ülkemizde teröre karşı ve pek çok ülkede düşmana karşı destanlar yazan, nükleer santraller inşa eden, enerjide dışa bağımlılığı azaltan, en gelişmiş gemiler alarak denizlerindeki petrol ve doğalgaz kuyularını açan ve en kısa zamanda halkının kullanımına sunacak olan, ekonomik büyümesini sürekli sürdüren ve üretime dayalı ekonomik sisteme geçmenin sancılarını çeken bir devlet, elbette ki yükselen döviz kurunun çaresini de bulacaktır.
Büyük ortak CHP başta olmak üzere Millet İttifakı kanadındaki partilerin yukarıdaki sorulara doğru cevap vermesi ve sokağı inandırması gerekir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun demek ucuz siyaset gütmekten öte bir şey değildir.