
Bu Maaşlarla Nitelikli Akademisyen Yetişmez!
Kerim Küçüksarı
Memur ve emekli aylıklarında düzenlemeler yapıldı. Yapılan düzenlemeler gelen yeni zamlarla birlikte vatandaşın elinden çoktan alındı bile. Yapılan yeni zamlarla birlikte asgari yaşam koşulları iyice ağırlaştı. Ticaretle uğraşanlar ise elinde satabileceği ne varsa istisnasız tamamına ütopik zamlar yaptı. Market çalışanları etiket değişim hızına yetişemez oldu. Yeterli denetim olmadığı için de zamlar yapanın cebinde kaldı, kalmaya devam ediyor. Bir kesim ölçüsüz kazanırken, diğer kesim ise ölçüsüz fakirleşiyor, kaybediyor.
Kaybedenlerden biri de Araştırma Görevlileri!
Üniversitelerde bilim üreten Araştırma görevlileri halen 19 bin lira civarında aylık maaş almaktalar. Bir tarafta bilim için emek veren, diğer tarafta ücretli bir çalışan konumundaki araştırma görevlileri hayat pahalılığının hayli hissedilir olduğu bu günlerde büyük bir sıkıntı içinde. Aldığı ücret ile kiramı ödesin, mutfak ve ulaşım masraflarını mı karşılasın yoksa bilim üretmek için araştırma mı yapsın? Kitap mı alsın? Kredi kartı borçlarını mı ödesin?
Sonuç olarak içinde bulunduğumuz toplumsal koşullar itibari ile araştırma görevlileri bu şartlarda yeterli düzeyde bilimsel uğraşı içine girme imkânından yoksundur. Maaşlarda iyileştirme yapılması esastır. Kira artışları, kitap ve kırtasiyeye gelen zamlar, ulaşım ve mutfak masraflarını değerlendirdiğimizde araştırma görevlisi maaşlarının 40 bin tl bandından aşağı olmaması esas olmalıdır.
Araştırma görevlisinin ekonomik şartları ortadayken memleketin zeki çocuklarının akademisyenliği tercih etmeleri ve nitelikli bilim üretmeleri mümkün değildir? Yoksa nitelikli devlet adamlarını üniversiteler yerine sokakta mı yetiştireceğiz?
Kiralarda Fahiş Artışlar Devam Ediyor ve denetimler yetersiz
Büyükşehirlerde kiralar artık ödenemez, altından kalkılamaz boyutlara ulaştı. İş çığırından çıktı, ipin ucu çoktan kaçtı. Dengeler alt üst olmuş vaziyette. Bu durum neredeyse küçük ilçelere kadar sirayet etti. Pandemi ile başlayan konut piyasasındaki arz talep dengesinin bozulması, enflasyon ve dövizde yaşanan artışlarla fahiş rakamlara ulaştı. Dengesizlik iyice arttı. Piyasada yaşanan zamların çoğunluğunun altında ekonomik nedenler yatsa da tacirlerde ve mal sahiplerinde “iş ahlakının” bozulmasını da ekleyince her şey katmerlendi.
İş, ticaret ve gayrimenkul tarafında ahlak bozukta devlet tarafında her şey güllük gülistanlık mıdır? Elbette ki bu sorunun cevabı da hayırdır. Devletin çeşitli kademelerine yerleşen, kendisine verilen makam emaneti ile hizmet üretmesi gerektiği yerde, devletin ve milletin malını deniz olarak gören bir kesim türedi. Ölçü kaçırıldı, denge bozuldu. Şahısların adalet terazisi doğru tartmaz oldu.
Lakin Devletin dini adalettir ve adalet mülkün temelidir. Devlet elinde bulunan güç ile denetimleri sıkılaştırmalıdır. Eğrilenleri doğrultmalıdır. İnsanları vergi yükü altında ezmek yerine kayıp, kaçağı önlemeli, “hırsızlara” dur demelidir.
Konut kiralarına, vergilere kademeli vergi artışları getirilmelidir. Evine zar zor ekmek götürenle, hamuduyla götüren ayırt edilmelidir. Bugün doğrudan ve dolaylı vergilerle bir üründen alınan vergi neredeyse yüzde 70 bandına ulaştı. El insaf! Biri karnını zor doyuruyor, evinin asli ihtiyaçlarını zor karşılıyor, diğeri lüks ve şatafat içinde yaşıyor. Her ikisi de aynı vergiyi ödüyor. Bu vebaldir. Bu vebalden kurtulmak için devlet denetim ve ceza mekanizmasını çok iyi çalıştırmaz ise bu dengesizliğin önüne geçmek neredeyse imkânsız olacak. Faturası da millete ağır şekilde ödetilecek.
Onun için Devletin malını yiyen “domuz” olsa da, devletin malı “deniz” değildir. Elinde bulunan makamın hakkını vermeyenler şedid bir günde işgal ettiği makamın hesabını yarın ağır öderler.
Devletimiz, yoldan çıkanları yola getirmek, yolsuzlukları önlemek, toplumsal adaleti tesis etmek, garibanın hakkını korumak için denetimleri artırmalıdır. Allahtan korkun!
Şayet bir yerde yoksul biri varsa, başka bir yerde onun hakkını yiyen biri vardır.