Kerim Küçüksarı

Boğaziçinde neler oluyor

Kerim Küçüksarı

Boğaziçi Üniversitesi’ne Cumhurbaşkanı tarafından atanan rektör bahane edilerek protestolar başladı. Sanata da düşkün olan öğrenciler bir de sergi açarak hiç sorgulamadan LGBT renklerine boyanmış Kabe fotoğrafını koymuşlar. Bu fotoğrafın da yere atılması ile birlikte protestolar farklı bir mecraya taşındı. Kim veya kimden gelirse gelsin “iyi niyetli” olan Boğaziçili öğrencilerin inanların kutsalı olan LGBT renklerine boyanan Kabe fotoğrafını görünce sergiye koymamaları gerekirdi. Öğrenciler protesto yapabilirler ama tadında bırakmak, üniversitenin içinde kalmak, illegal örgütleri karıştırmamak ve siyasallaşmamak şartı ile.

Ağacın bahane edilerek başlayan olaylar gibi, rektör atamasının da bahane olması kesinlikle doğru bir yaklaşım değildir. Hele “ahlaksız” olarak nitelenen bir topluluk gezi olaylarında olduğu gibi, bir üniversite kampüsünde normalleştirilmeye çalışılmamalıdır. Milletin seçtiği Cumhurbaşkanına ve milletin iradesine meydan okuyamamalıdır.

Bu günlere nereden geldik biraz geçmişe gidelim!

 

Bu günlerin ilk kıvılcımını Turgut Özal zamanında büyük çekincemelerle imzalan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” ateşlemiştir. Ardından 1990, 1992 ve 1993 yıllarında vergi rekortmeni olarak Manukyan’ın açıklanması ve ödüllendirilmesi gelmiştir. İnanan halk yine sesini çıkarmamıştır.1994 yılına gelindiğinde LGBT’lileri bir araya getirmek için dernekleşme faaliyetlerinin başladığı yıl olarak görürüz. “Tehlikenin kodunun kırmızıdan yeşile döndüğü yıllardan buyana Müslüman ülkelerde aile kavramının içi boşaltılarak değersizleştirilmeye çalışılmıştır. 2000 ve 2002 yıllarında alınan 1450 ve 1582 sayılı tavsiye kararları ile her defasında bu hedefe doğru birer adım daha atılmıştır. Türkiye’nin partisi, AB’ye girmeyi çok isteyen AK Parti 09.10.2002 tarihinde “eşcinsellerin hak ihlali yaşadıkları ve kendi yönetimlerinde herhangi bir ayırıma maruz kalmayacakları taahhüdü”nde bulunmuştur.

Yine AK Parti iktidarı dönemi olan 2005 yılından 2010 yılına kadar çıkarılan 1723, 1759, 1777, 1817, 1847, 1879,… ve son olarak 1905 sayılı tavsiye kararları ile İstanbul Sözleşmesinin zemini hazırlanmış, bir yandan da birer birer dernekleşerek “yasallaşan” bu LGBTİ, AB ülkelerinin hem açık desteği, hem de yakın koruması altına çoktan girmiştir. Yasal dayanağı olan İstanbul Sözleşmesi de 24 Kasım 2011’de AK Parti, CHP, MHP ve BDP’nin oyları ile ve tüm milletvekillerinin oy birliği ile TBMM’de kabul edilerek Ağustos 2014’te yürürlüğe girmiştir.

2003 yılında başlayıp her geçen yıl sayıları artan, 2011 yılında Türkiye ve Balkanlarda düzenlenen en kalabalık LGBT “onur” yürüyüşü ise İstanbul’a hiç yakışmamıştır. Yasanın yürürlüğe girmesiyle olan olmuş ve “toplumsal cinsiyet” kavramı inanan insanlar eliyle göz göre göre ve göstere göstere meşrulaştırılmıştır. Bu bağlamda cinsel deneyim, tercih ve yönelim pozitif ayrımcılığa tabi bir tercih konusu haline getirilmiştir. İstanbul sözleşmesi ile birçok kuruma sıçrayan ve MEB tarafından da “ETCEP Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” 10 il 40 pilot okulda başlatılmıştır. KADEM’de “adalet” kavramı yorumuyla bu projeye destek vermiştir. İşin seyri değişip gidişatta iyi gitmeyince LGBTİ’de yine 2020 Haziran ayında “onur haftası” düzenlemeye kalkınca Cumhurbaşkanı “Birileri yine sinsice milli ve manevi değerlerimize saldırıyor. İnsanlık tarihi boyunca hep lanetlenmiş sapkınlıkları normalleştirerek, genç dimağları zehirlemenin peşindeler. İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır.” diyerek tepkisini göstermiştir.

Yasalar, tv programları, filmler ve reklamlarla bu aşamalara alıştırıla alıştırıla geldik. Rahmetli Muhsin Yazıcoğlu ile otururken “kurbağa haşlaması”nın nasıl olduğunu anlatmıştı. İşte bugün yaşadıklarımız tam da kurbağa haşlaması gibi olmuştur.

Muhalefeti biliyoruz!

Boğaziçi konusunda da muhalefet müzmin, geleneklere sarılmış, etkili strateji üretmekten yoksun olarak hareket ediyor. Muhalefet, Kabe’nin koruyucusu Allah’tır. Kabe’ye Ebrehe de saldırmıştı sonunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz diyemiyor. Geleneksel söylemlerden sıyrılıp gelecek vizyonlarını açıklayarak iktidarın daha iyi hizmetler üretmesine öncülük edemiyor.

Yanlış hesap Bağdat’tan döner. Yanlış yasa da milletten!

Boğaziçi protestoları bir şekilde sonlanır. Lakin İstanbul Sözleşmesinin bu topluma vermiş olduğu zararı iktidar partisi nasıl telafi eder bilemiyorum. Gelecek nesillerin vebali omuzlarınızdadır. Son dönemde birçok alanda görülen savrulmuşluğa son verilmelidir. Liyakatli kadrolara daha çok alan açılmalıdır. Yola çıktıklarınızı yolda bulduklarınızla değiştirmeye devam eder, yolda bulduklarınızda kendini bir şey oldum sanarsa, bu yaşananlara anlam vermek çok zor olmaz.

Yazarın Diğer Yazıları