
Afganlar Mülteci Mi?
Kerim Küçüksarı
Genel olarak değerlendirdiğimizde Türkiye, siyasi ve politik olarak gelişmemiş, iç çatışmaların sıkça yaşandığı ülkeler ile zengin Batı ülkelerine coğrafi olarak çok yakındır. Ayrıca ülkemiz Asya, Avrupa ve Afrika Kıtalarının kesişim noktasındadır. Bu sebeplerden kaynaklı olarak yakın çevremizdeki gelişmeler ülkemize yönelik göç hareketlerini etkilemektedir.
Son elli yılda ülkemizin çevresinde yaşanan gelişmelere baktığımızda, 1979 yılından itibaren SSCB’nin Afganistan’ı işgali, aynı dönemde İran’daki rejim değişikliği, 1980’li yıllar boyunca devam eden İran-Irak Savaşı, 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılması, 2010 yılından itibaren “Arap Baharı” olarak isimlendirilen halk hareketlerinin ortaya çıkması ve son olarak 2011 yılında başlayan ve bugüne kadar devam eden Suriye iç savaşı Türkiye’ye olan göç hareketlerini etkilediği gibi, son yıllarda Türkiye’nin Katar, Libya, Karabağ, Suriye gibi ülkelerde sağladığı üstün başarılar dış dünyada Türkiye’nin imajını güçlendirmiş, bu gelişmeler aynı zamanda bir göç hareketine neden olmuştur.
Son zamanlarda Afgan Mültecilerin yoğun olarak ülkemize geldiği yönünde medya organlarında haberler yayılmaktadır. Bu hareketliliğe bakıldığında Afganları birileri mi yönlendiriyor sorusu akla gelmektedir. Nitekim ABD’nin Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte geçtiğimiz haftalarda ABD Dışişleri Bakanlığının yaptığı açıklamanın etkili olduğunu görüyoruz. Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz’un sözleri ise dikkate hiç alınmamalıdır.
Bu açıklamalar üzerine Ankaranın yaptığı “ABD, eğer bu kişileri ülkesine almak istiyor ise doğrudan uçaklarla ülkesine nakletsin” şeklinde ki açıklaması ve Ağrı sınırından başlanarak, 64 kilometrelik Türkiye - İran sınırına duvar örülmesi doğru bir çalımadır.
Çeşitli sebeplerden dolayı anayurtlarından ayrılan göçmenlerin kavimler göçünü başlattığı ve stratejik, askeri, siyasi, ekonomik ve etnik nedenlerle Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkıldığı unutulmamalıdır.
İklim, gelir düzeyi, siyasi ve iç çatışmalardan kaynaklı dünya genelinde kavimler göçü gibi ciddi bir göç hareketi vardır. Yeterli önlemi almayan ülkeler bu hareketlilikten çok olumsuz etkilenecektir.
Mülteciler hangi şartlarda çalışıyor?
Eğitim sistemimiz ve yeni tip aile yapımızın yetiştirdiği, disiplinden yoksun olarak büyüyen yeni kuşaklarımız iş beğenmezken, onların beğenmediği sahalarda Afganlı, Suriyeli, İranlı, Pakistanlı mülteciler kayıt dışı olarak çalıştırılıyor.
Afganlar, özellikle tarım ve hayvancılık sektöründe çalıştırılmaktadır. Zaman zaman “Afganlar giderse bu hayvancılık batar” gibi cümleler sarf edilmektedir. Bu tespit doğru değildir. Niçin bu şekilde konuşuyorlar? Yerli personeller maaşının, sigortasının ve izin günlerinin belli olmasını istiyor. Afgan mülteci ise ücret ve barınma haricinde şimdilik özel istekte bulunmuyor, 24 saat sıradan işleri yapıyor. İş sahipleri yeterliliği olan vasıflı, kayıtlı yerli iş gücündense, ucuz ve kayıt dışı iş gücü olan mültecileri tercih ediyor. Yerli halk böylece işsiz kalıyor. Bu durum toplumsal tepkilere neden oluyor.
ABD’nin Green Card programı göçmen politikaları için benchmarking olarak kabul edilebilir
Avrupa ülkeleri ülkemize sığınan mültecilerden eğitim ve kültürel düzeyi yüksek ve kalifiye olan 1 milyondan fazla kişiyi ülkelerine kabul etti. İhtiyaç duyduğu kalifiye işçi açığını da bu şekilde kapatmış oldu. ABD green card programı ile dünya genelinden her yıl 50 bin kadar insanı ülkesine kabul ediyor. Eğitimli, meslek sahibi, bir de pasaportu olan kişilerin başvuru yapmasına müsaade ediyor. Başvuru yapan kişinin ailesi varsa eşinin ve 18 yaş altındaki çocuklarının bilgilerini de istiyor. Kısaca planladığı program sayesinde ülkesine bir göçmen gelmeden ihtiyaç duyduğu nitelikteki insanları seçerek bilgi ve kültür seviyesine göre kabul ediyor.
Partizan olarak bakmadan göçmen krizine ilişkin zamanında doğru önlemler alınmalıdır.
Türkiye’de Green Card programına benzer veya daha iyi bir program geliştirebilir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğündeki arkadaşlarımız, Osmanlı Devletinin yaptığı savaşlardan biri olan Mısır Seferini veya her hangi bir savaşı ele alıp, planlama ve hareketten, fetih ve geri dönüşe kadar olan tüm süreçlerini incelemelerini öneririm. Dönemin şarları düşünüldüğünde muhteşem bir planlama ve süreç yönetimi olduğu görülecektir. Ayrıca Türk işçilerin Avrupa ülkelerine gitme serüveni ve bulundukları ülkelerdeki örgütlenmeleri incelemeye değerdir. Bunlar incelendiğinde göçmenlere yönelik harika bir program planlanarak icra edilebilir.
Buradan hareketle;
Mülteciler kendi aralarında örgütlenebiliyorlar ve liderlerinin telkinleri doğrultusunda işlerini bile bırakabiliyorlar. Bu insanlardan terör eğitimi alan var mı kimse bilmiyor? Yarın liderleri sokak hareketlerine başlıyoruz dediklerinde sokağa inebilirler. Fransa, Paris’in göbeğinde bu durumu yaşadı. Olaylar yaşandıktan sonra önlem alma dönemi kapanmalı, öngörü sahibi insanlar iş başında olmalıdır.
Doğru tetkikler yapılmadan ve yaşayacağı adres de dâhil olmak üzere kayıt edilmeden bu insanlar toplum içine bırakılmamalıdır. Gösterdiği adreslerde bulunamayanlar yakalandığı anda sınır dışı edilmelidir.
Şehirlerde, sahillerde düzensiz olarak gezinen bu insanların belirli toplanma alanlarına alınması ve toplumdan uzaklaştırılması şarttır. Eğitim, kültür ve yeterliliği karşılamayanlar sınır dışı edilmelidir. Bu şekilde en azından toplumun tepkileri hafifletilebilir.
Ailesi olmayan bekar mültecilerin hareketliliği daha yüksek düzeydedir. Bir sabah kalktığınıza valizini ve telefonu alarak sırra kadem bastığını görebiliyorsunuz. Bu insanları bağlayan bir sorumluluk yoktur.
Bir mülteci sınırdan geçtikten sonra elini kolunu sallayarak ülkenin bir ucundan bir ucuna gidememeli, düzensiz göç ve göçmen konusu ciddiyetle ele alınarak çözüm önerileri geliştirilmelidir.
Zaman zaman sosyal medyada göçmenlerle ve mültecilerle ilgili olumsuz paylaşımlar yapılmaktadır. Fonlanan gazetecilerin varlığı bir sır olmadığı için manipülasyona fırsat verilmeden bu konuda da önlemler alınmalı ve mültecilere ilişkin medya ve sosyal medya kanallarından doğru bilgiler kamuoyu ile sürekli paylaşılmalıdır.
BM Mülteci Örgütü (UNHCR), İç İşleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü verileri incelendiğinde Türkiye’de mültecilerin sayısında artış olduğu, bu durumun sosyo-kültürel hayatı ekonomik açıdan olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ülkemiz için göç ve mülteci olgusu kaçamayacağımız bir gerçek olduğu için, bu insanlar şayet sınır dışı edilmeyecekse çalışma izinleri verilmeli, kayıt altına alınarak çalıştırılmalıdır.
AB ve Türkiye arasındaki imzalanan Mülteci Anlaşması yeniden gözden geçirilmeli, doğu ve güney sınırlarımızı gelenlere açtığımız gibi, batı sınırlarımızı da gidenlere açmalıyız. AB ülkeleri ile böylece “sorumluluk” paylaşmış oluruz.