Sessiz işgal: Mülteciler misafir mi? Ev sahibi mi?
Kerim Küçüksarı
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı, Türkiye'yi büyük bir mülteci akınıyla karşı karşıya bıraktı. Bugün itibarıyla Türkiye'nin dört bir yanında, kırsal bölgelerden büyük şehirlere kadar yayılmış, eğitim seviyesi düşük, vasat durumda milyonlarca mülteci bulunmaktadır. Bu durum, toplumsal yapıda ciddi değişimlere ve ekonomik sorunlara yol açarken, mültecilerin kalıcı hale gelmesi, Türkiye'nin demografik yapısında büyük bir değişim tehlikesini beraberinde getiriyor.
Mültecilerin Türkiye’ye Dağılması Bir Politikanın Ürünü Mü?
Mülteciler ilk etapta geçici koruma kapsamında Suriye sınırında ülkemizin belirli bölgelerine yerleştirilmiş olsa da, zamanla ülkenin dört bir yanına yayıldılar. Bugün Hakkâri’den Tekirdağ’a, İzmir’den Konya’ya kadar il ve ilçelerde mülteciler yerleşmiş durumda. Bu yayılma, devlet politikalarıyla mı yönlendirildi, yoksa mültecilerin kendi iç dinamikleri mi buna sebep oldu? Bu konuda kesin bir bilgi olmamakla birlikte, mülteciler bugün inşaattan tarıma, hayvancılıktan sanayiye kadar birçok sektörde etkin bir rol oynamaktadır.
İstihdam ve Ekonomik Sorunlar
Mülteciler başlangıçta “ucuz iş gücü” olarak görülüp tarım, sanayi, hayvancılık ve inşaat gibi sektörlerde çalıştırılmaya başlandı. Ancak zamanla bu sektörlerde söz sahibi oldular. Özellikle Ereğli gibi tarım merkezli bölgelerde mülteciler, tarımsal iş gücünün büyük bir kısmını kontrol etmeye başladı. Çekirdekten domatese, mısıra kadar birçok ürünün alıcısı artık mülteciler oldu. Domates ve çekirdek ihracatı da mültecilerin elinde. Farklı ülkelerle bağlantısı olan mültecilerin bu durumu, Ereğli'nin köylerinde tarım ve hayvancılıkla uğraşan halkın ekonomik faaliyetlerini olumsuz etkiliyor. Ereğli çiftçileri ürünlerini 2,5 TL'den satacak pazar bulamıyor, ürünler tarlada kalıyor. Mülteciler ise kendi aracıları aracılığıyla ve yine kendi insanlarından 4,5 TL'den ürün alıp ihracat yapıyor.
Ürünlerini satamayan çiftçiler, yarın topraklarını kiraya verecek, ardından da satmak zorunda kalacaklar. Günün sonunda, kendi topraklarında düşük ücretlerle çalışan bir işçiye dönüşecekler. Her alanda büyük bir dengesizlik hâkim. İşsizlik oranları giderek artarken, mültecilerin bu boşluğu doldurması iş gücünde büyük bir dengesizliğe yol açtı. Ayrıca, mültecilerin yüksek doğurganlık oranları gelecekte Türkiye’nin demografik yapısını değiştirebilir.
Eğitim ve Sosyal Eşitsizlik
Mülteci çocukları eğitim sisteminde avantajlı bir konuma geldi. Türkiye’de okula kayıtlı binlerce Suriyeli çocuğun olması, bizim çocuklarımızın kalabalık sınıflarda eğitim görmesine neden oluyor. Mülteci çocuklara her türlü destek verilirken, Anadolu'nun dar gelirli ailelerinin çocukları eğitimde dışlanmış hissediyor. Bu durum, toplumsal adaletsizlik algısını daha da pekiştiriyor ve mültecilerle Türk vatandaşları arasında gerilimi artırıyor. Vatandaşlar, "Biz mi mülteciyiz, onlar mı?" sorusunu sormaya devam ediyor.
Gelecekteki Siyasi Tehlike
Mültecilerin temel ihtiyaçları yeme, içme, barınma ve iş bulmaktır. Eğer bir mülteci bu ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsa, ülkesine geri dönmek için bir neden görmez. Suriye’de savaş sona erdiğine göre, mültecilerin ülkelerine dönmeleri artık zorunlu hale geliyor. Ancak Türkiye'de birçok işveren, mülteci karşıtlığı yapmasına rağmen, ucuz iş gücünden faydalanarak Türk çalışanları göz ardı ediyor. Türk çalışanlar sigorta ve makul ücret talep ettiğinde, işverenler bu talepleri karşılamayı tercih etmiyor. Buna karşın, mülteciler üzerinden vergisiz kazanç elde ediliyor. Oysa barınma ve iş bulamayan mültecilerin ülkelerine dönmek zorunda kalacakları açıktır.
Eğer tersine göç gerçekleşmezse, mülteciler yalnızca ekonomik alanda değil, siyasi alanda da etkili olabilirler. Yüksek doğurganlık oranları ve mülteci nüfusunun hızla artması, gelecekte mültecilerin siyasi partiler kurma ve ülke yönetiminde söz sahibi olma ihtimalini doğuruyor. Bu durum, uzun vadede Türkiye'nin siyasi istikrarını tehdit eden bir noktaya gelebilir.
Bu bağlamda, Hatay’ın 1939 yılında Türkiye’ye katılması örneği dikkate alınmalıdır. Kontrolsüz yürütülen politikaların siyasi dengeleri nasıl şekillendirebileceği konusunda Hatay çok açık bir örnektir. Hatay’ın Türkiye’ye katılması, halkın iradesi sayesinde gerçekleşti. Bugün de mültecilerin özellikle Kilis ve Hatay gibi sınır illerinde yoğunlaşması, bu illerin demografik yapısını ciddi şekilde değiştirme riski taşıyor. Eğer mülteci nüfusu entegre edilmez ve bu soruna uzun vadeli bir çözüm bulunmazsa, demografik değişim siyasi çatışmaların ve istikrarsızlığın başlıca nedenlerinden biri haline gelebilir.
Sonuç ve Çözüm Önerileri
Türkiye’nin mülteci politikası kısa vadeli çözümlerle devam ettikçe, bu "sessiz işgal" sorunu derinleşmeye devam edecek. Sosyal ve ekonomik uyum için kapsamlı ve uzun vadeli stratejilerin geliştirilmesi gereklidir. Adil bir denge ve toplumsal barışın sağlanması adına önemli adımlar atılmalıdır. Savaş bitmiştir ve misafirlerin evine dönme vakti gelmiştir. Aksi takdirde, Türkiye'nin demografik yapısı ve ekonomik düzeni büyük bir risk altında olacaktır.
Sonuç olarak, mülteci krizi yalnızca ekonomik ve sosyal yapıyı değil, Türkiye’nin gelecekteki siyasi ve demografik dengesini de değiştirme potansiyeline sahip bir tehlikedir. Bu soruna yönelik kapsamlı ve uzun vadeli çözümler geliştirilmezse, "sessiz işgal" derinleşerek Türkiye'nin temel sorunlarından biri haline gelecektir.