
(Ramazan sohbeti) Eski Ramazanlar Ve Leziz Yemeklerle Gıda Keyfi
İsmail Detseli
Efendim şimdi bu hicri aylar değişik mevsimlerde gelebildiği için yüce Allahlın kullarına lütuf olarak verdiği kurtuluş ve günahlardan arınma diye nitelediğimiz üç aylarda işte böyle değişik mevsimlerde geliyor yoksa ülkemizde hep kışlara veya yazlara gelse idi başka ülkelerde de değişiklik olmaz bunda haksızlık olurdu. Onun için Rabbi tela kullarına değişik günlerde mevsimlerde oruç tutarak onun ecrinden sevabından faydalanmayı nasip etmiştir
Efendim herkese hayırlı ramazanlar bol ve bereketli sabırlı oruçlar tutmalarını tutulan oruçların yapılan ibadetlerin hak yanında kabul edilip ecrinden faydalanmamızı cenabı hakta niyaz ederek başlayalım söze.
Ben yaşım itibari ile bu üçüncü yaz dönemi orucunu tutmaya başlayacağım nasip olursa. Hicri aylara göre 32-33 yılda bir ayni mevsim veya ayni güne gelir ramazan orucu. 1978 de veya 79 da yanlış hatırlamıyorsan yine bir ağustosa gelmişti ramazan ayı.
Eski ramazanları gerilere giderek hatırlarken insanın aklına birçok şeyler takılı veriyor, bir kere şöyle 50 yıl kadar gerilere gidince o kadar yokluk kıtlık lı zor yıllara rağmen insanlarda bir huzur bir rahatlık bir sabır bir kanaatkârlık vardı. Kimsede hasetlik çekememezlik kıskançlık onda varda bende niye yok hırsı yoktu. Hakkın verdiğine razı olunur başkalarının mal varlığında evinde öküzünde eşeğinde atında altın gümüşünde gözü olmazdı insanların. Benim anlattığım 1950 lerde köylülerin ve şehirlilerin variyetinde öyle çok aşırı uçurumlar yoktu herkes kendi yağı ile kavrulur kıt kanaat geçinirdi belki şehirlinin ekini harmanı yoktu o kadar Konya’mız da her evin mutlaka bir iki ineği tanası ve ahırı olurdu. O zamanlar böyle teknolojik araç gereçlerde yoktu köyde kentte buzdolabı her evde bulunmaz evin geri kısımları izbe tabir edilir karanlık ve bol su ile ıslatılmış toprak üzerinde muhafaza edilirdi ekşimesin diye mutfak malzemeleri. Soğuk hava depolarından getirilip yaz günlerinde belirli yerlerde satılan kalıp buzlar çok revaç görür hemen satılırdı şehirlerde köylerde ise kıştan bizim köyümüzde kayadan oyma kuyulara sarnıçlara kar basılır yazın ramazan günlerinde köylüye ilan edilir iftardan önce köy heyeti tarafından dağıtılırdı her akşamüzeri.
Ramazanlarda sahurda iftarda yemek konusuna gelince sahurda en vaz geçilmez olan yemen tok tutması serinlik vermesi insana ağır gelmemesi önerilen yaz ve kış ramazanlarında erişte pilavı vazgeçilmezi idi.
Köylerdeki yaz ramazanlarında gerek sahurda gerek iftarda erik kayısının yenisi veya kuruları ve en önemlisi ’de köyde her evde bulunan ayran serinletici olarak başı çekerdi.
İnsanlar köy yerlerinde işten güçten bilhassa o çapa ile ek sıpa ile çek orakla biç düğenle harman sür rüzgar esince savur işlerinden başını alıp da akşam yemeğine pek önem vermezler ama serinletici olarak su ve diğer organik meyvelerden oluşturdukları hoşaf cinsinden çok faydalanılırdı.
Ama şunu belirtelim kış Ramazan Oruç günleri için söylersek akşam ve sahur yemeklerine çok özen gösterilirdi. Yazın çok ağır yakıcı yağlı ve tatlı içeren yemeklerden kaçınılırdı en meşhur akşam yemekleri yazlarda bizim köyümüze has sac arası höşmerim bazlama ekmek kızartması patates soğan ve peynir ve yumurtadan oluşan bir karışım ile bazlama ekmeğin ısıtılıp sıkma tabir edilen bir ekmek arası ile sahur yendiği gibi tabi ’ki en besleyici ve nispeten serin tuttuğuna inanılan erişte pilavı en nefis yemeğimizdi. Akşam yemeklerinde tatlı ihtiyacımızı gidermek için baklava ve daha çok şekerli tatlılar yerine tatlı yahni denilen bir erik kayısı incir ve az şekerden oluşan içerisinde kuşbaşı(kıyma) da konan bir serinletici tatlımız idi. Bazlama sıkması hem serin tutup çok susatmayan hem de içeriği ile insanı tok tutup acıktırmayan bir sahur yemeğiydi.
Akşam yemekleri mevsime göre salatasız olmazdı yazda ise domates salatalık cinsi sebzelerden kışın ise marul ve benzeri otsu bitkilerden salata mutlaka sofradaki yerini alırdı hele güz mevsimi ise hırtlak domates biberden yapılan salatalar ise ayrı bir lezzet verirdi.
Altı üstü meşe közü ateşinde pişirilen sac arasını kıvrım baklavayı revaniyi kalbura basma tatlıyı zaman bulursa mutlaka yapardı analarımız bacılarımız.
Bir ön yemek olarak yağı az konsa da (yokluktan) hele yaz günlerinde tarlamızda organik olarak kendi emeğimizle yetişen kabak fasulye patlıcan mutlaka yapılırdı ayrıca bulgur pilavı da vazgeçilmez gıdalarımızdan idi. Yemeklerde sıvı yağ öyle çok kullanılmaz şırlağan yağı sanırım tohumu yağlı bir bitkiden çıkarılırdı. Haşhaş yağı ( köy dilinde haşgaş) oda susamdan çıkan yağ idi ama zeytin yağı her evde olmasa da çok evlerde 1-2 kilo mutlaka bulunurdu bunun yanında lezzet ustası kendi malımızdan aldığımız ürünün meyvesi tereyağı tuzlu (tuzsuz ak yağ) mutfakların lezzet kaynağı idi.
O evi evlatları beyi için canını bile verebilen fedakar analarımız şepit ekmek yapardı pişi yapardı bol bol yufka açardı onlarla iftar etmek sahurda onlarla karın doyurmak bir ayrıcalıktı