
Kim ne ederse kendine eder!
İsmail Detseli
İlerlemiş yaşımın verdiği tecrübe ve akıllı ve bilge ana babalarımızın anlattıkları bazı darbımeseller bu tecrübelere yeni yeni bilgiler ekliyor ve ataların söylediği sözlerin ne kadar doğru olduğu gerçeğini ortaya çıkarıveriyordu.
Bu darbımesellerden biri var ki hiç aklımdan çıkmaz ve her seferinde de gerçek olarak ortaya çıkıverir. Bakın o darbı meseli sizlere de anlatayım da yaşamımızda çok karşılaştığımız gerçekleri bununla bağdaştıralım ben çok bağdaştırdım ve hakikati gördüm doğrusu.
Hikayeyi babacığım merhum şöyle anlatırdı bazı yaşanan olaylar sonrasında.
Padişahlığın hüküm sürdüğü Osmanlılar zamanında makul bir gelire sahip olamayan garip Âmâ bir vatandaş bir başkasının yardımı ve telkini ile Padişah Efendiye ulaşıp Padişahım ben fakir fakat onurlu bir insanım kendimi besleyecek bir gelirim yok el açıp insanlardan dilenerek bir şeyler istemeyi,de kabullenemiyorum. Ancak çok güzel bir söz bilirim, her gün size gelip bu sözü hatırlatsam bana günlük iaşemi temin edecek bir sadaka verseniz bende böyle arada ömrümün sonuna kadar yaşarım. Bu sözler Padişah efendinin hoşuna gider ve âmâ adama o güzel söz ne imiş söyle bakalım der. Efendim bu dünyada kim ne ederse kedine eder der. Padişah kısa bir zaman düşünür ve adama derki çok güzel bir söz bu her gün buraya uğra bu sözü bana söyle ben olmasam da vezirime söyle günlük iaşeni al der ve hemen bir altın verip kendisini gönderir. Bu durum uzun yıllar devam eder.
Âmâ olan zat gidiyor Padişah efendiye veya vekillerine kim ne ederse kendine eder diyor iaşesini alıyor. Bunu uzun yıllar takip eden bir başka dilenci ayağı topal adam bir gün âmâ’nın önünü kesip yahu belli sende dilencisin ama hiç ortalıkta görünmüyorsun üstelik üstün başında pek şık sen hangi muhitlerde dileniyorsun bu işin sırrı ne diye sorar? Kalbinde hiç fitne ve kötülük kıskançlık, olmayan âmâ adam durumunu olduğu gibi bu Topal dilenciye anlatır. Oda der ki yahu sen madem yıllardır Padişah ile içli dışlı samimi oldun. Ha benim içinde rica etsen de bende senin söylediğin şeyleri Padişahımız Efendimize söylesem bana da bir miktar sadaka verse bende sokak sokak cami cami dilenmeyi bıraksam olur’mu?
Deyince Âmâ zat olur yarın gidelim birlikte Padişahımız Efendimize söyleyelim sana da versin der ertesi gün padişaha giderler durumu izah eder Âmâ devletli Efendim bunun,da zoruna gidiyormuş el açıp dilenmek lütfederseniz bu kulunuza da bir rızık verirseniz seviniriz der Padişah kabul eder tamam sende her gün gel bu sözü söyle bir altın al der sevinerek ayrılırlar huzurdan.
Bir müddet böyle devam ettikten sonra topal dilencinin kalbinde bir fitne oluşur şöyle düşünür. Yahu bu kör senelerdir padişahtan altın alıyor ben buna bir hile düşüneyim topalı aradan çıkarayım padişaha kovdurayım belki ona vereceği altını da bana verir bende gül gibi geçinirim deyi bir sabah yine padişaha giderlerken. Topal dilenci Âmâ,ya derki yahu daha erken gel bir çorba içelim şurada öyle gidelim huzura nasıl olsa altınımız garanti. Âmâ derki yokk, ben yıllardır yemek yemeden huzura çıkarım belki ağzım kokar Efendimizi rahatsız ederim diye korkarım yemem der. Ama topal ısrar eder adamı lokantaya götürür iki işkembe çorbası der aklındaki hinliği uygulamak için görmeyen Âmâ’nın çorbasına bol sarımsak sirke boca eder.
Yemek sonrası doğru huzura varırlar âmâ adam yolda giderken ağzında bir şeylerin koktuğunu fark edince ağzını mendili ile sıkıca sarar söyleyeceğini itina ile söyler alacağını alıp huzurdan ayrılır.
Olanları gizlice takip eden topal gelir huzura alacağını padişahtan aldıktan sonra şöyle der Padişaha efendiye. Sultanım siz bu âmâ kulunuzu kaç senedir besliyorsunuz? Uzun yıllar oldu niçin soruyorsun? Efendim hiç iyi bir insan beslememişisiniz bu adam tam bir yalancı ve dedikoducu, neden? Bu sabah ağzı sarılı geldi huzura neden biliyor musunuz? Bilmem neden? Efendim birkaç gündür ortalığa bir laf saldı bu adam Padişahımızda bulaşıcı bir hastalık zuhur etmiş aman herkes kendisini korusun diye onun için de kendisi huzurunuza ağzını kapatarak çıkıyor hala bu adamı besleyecek misiniz der ayrılır.
Bu sözlere içerleyen Padişah kimseyi muhatap almaz araştırmaz ertesi gün tekrar huzura gelen âmâ dilencinin eline yazılı bir kağıt verir hadi bundan sonra sana altını vezirim verecek ona git deyip savar. Kağıtta şöyle yazmaktadır. Bu yaramaz hain adamı idam edin, temiz kalpli düzenden hileden habersiz olan âmâ dilenci tam huzurdan çıkarken topal da kapıya gelir iki dilencin de okuma yazması yoktur ya sorar topal âmâ’ya ne oldu gardaş elindeki kâğıt nedir. Bilmem Padişahımız Efendimiz bu kâğıdı götür filan vezire ver bundan sonra o sana daha çok günlüğünü verecek dedi bende vezire gideceğim deyince hırslı ve art niyetli topal dilenci rica eder ne olur âmâ Gardaş sen padişah efendimize alıştın o kağıdı bana ver de vezirden günlük nafakamı ben alayım der.
Temiz kalpli âmâ olur deyip kâğıdı topala verir. Elinde kâğıt ile vezire varan kötü niyetli topal apar topar sorgusuz idam edilir. Ertesi gün ama dilenci yine Padişahın huzuruna varır efendim kim ne ederse kedine eder der. İdam fermanının imzaladığı âmâ dilenciyi karşısında gören Padişah bir an duraklar oğlum bu sözü bir daha söyle der. Adam söyler Padişah sorar dün benim sana verdiğim kağıdı ne yaptın? Efendim tam kapıya çıktım topal kulunuzla karşılaştım bana yalvardı kağıdı bana ver diye elimden aldı gitti deyince. Padişah yine sorar sen dün neden ağzın sarılı huzuruma gelmiştin? Efendim ben yıllardır sizin huzurunuza yemek yemeden çıkarım dün topal gardaş bana zorla çorba içirdi içinde sarımsak varmış konuşurken ağzımın kokusu sizi rahatsız etmesin diye ağzımı sardım deyince. Padişah durumun vahametini anlar ve derki hadi oğlum sen bildiğin yolda yürü kalbini ferah tut dünyada kim ne ederse kendisine eder topalda kedisine etti layığını buldu deyivermiş. İşte bu gerçek asla değişmez dünya da kim ne iyilik ederse de kötülük ederse de kendisine eder. Ancak uzun zamandır bu ülkede bazıları cennet ülkemize ve halk zararına bir şeyler ediyor. Bu mesel de bir hatırlatmadır. İyilikle kalınız. Merhamet etmeyene merhamet edilmez