
ŞABLONCU, HASETÇİ HÖDÜKLERE…
Hakkı Balcı
Hafif dişe dokunur yazılarım… Biliyorum…
Öyle de olmalı zira bülle (misket) oynamıyoruz… Birdirbir, güvercin takla yaşımızda epey geçti… Saklambacı zaten çocukluğumda da sevmezdim…
Hasılı; her şey cümlelerimde ayan beyan… Ne saklımız var ne de gizli bir hesabımız…
Elhamdülillah, bugüne kadar yüreğimi, sekülerist beklentilere göre eğip büğmedim hiç… Yarım asrı geçen ömür sonrası da eğilip bükülme, beklentilere göre kalemşorluk yapma derdinde olmam, yapım itibari ile asla mümkün değil…
Ammenin bir parçasıdır gazeteci… Bendeniz de yazılarımla sadece ammeye hizmet etme amaçlı bir gayretkeşliğin içerisindeyim…
Yazılarımla; uyarma, duyurma çabalarım hiç kimseye muhalefet yapma arzumdan kaynaklanmaz… Tasdik etme, teşekkür etme, taltif etme çabalarımda dünyevi hiçbir beklentimden kaynaklanmaz… Tek derdim ve sıkıntım gücüm yettiğince sizlere samimiyetle Hak’kı haykırmak…
Zülfü yâre dokunan yanımdan haberdarım… Hatamız, sürç-i lisanımız, yanlış tespit ve değerlendirmelerimiz varsa da; ‘O kadar kusur kadı kızında da bulunur’ sığınmacılığı ile tenkit ve katma değerlerinize her zaman açığım…
Yazılarımda geçen isimler üzerinden olumlu ya da olumsuz bir bakış açısı ile bendenizi kendince bir şablona oturtmaya çalışanlar için böylesi bir yazıyı kaleme aldım…
Mehmet Tutal desem Tutal’cı, Abdulkadir Çat desem Çat’cı, Nazım Hikmet’den söz etsem solcu, Orta Asya desem Türkçü, Ortadoğu desem bedevi, Allah desem İslamcı, Sünnet desem mezhepçi, Farz desem mealci… Ak desem AK Partili, gök desem Gök Partiliyiz…
Halbuki ‘Hasbunallahu ve ni'mel vekil ni'mel Mevla ve ni'me'n nasîr…’ Yani; ‘Allah Teala, bize yeter, O ne güzel vekildir. Ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır…’ şabloncu köftehorlara yeter mi bilmem ama benim gibi aciz bir kula haydi haydi yeter…
Ayrıca; bugüne kadar hiçbir yazımdan dolayı müfteri durumuna düşmedim… Sadece bir kez hakkımda bir dava açıldı onu da sizlere nakledeyim…
1994 yılında SEYTV’de yapım-yönetim ve moderatörlüğünü üstlendiğim ‘Yerel Gerçekler’ ve ‘Markaj’ isimli televizyon canlı yayın programlarında bir konuyu ele almıştım…
Öğrencilerine PKK’nın yayın organı ‘Özgür Gündem gazetesinden herhangi bir köşe yazarının makalesinden özet getireni matematik dersinden geçireceğim’ diyen matematik öğretmenini ve bu konuyu bir velinin ihbarı üzerine eni boyu işlemiştim…
Bu hain gazetenin yazarlarının makalelerini günlerce okuyup bilgi sahibi oldum… Öğretmenin kendisi ile canlı yayın esnasında telefonla bağlantı kurup bizzat konuştum… Ve bu programdan sonra o öğretmen tarafından ‘evimin önüne insanlar gelip slogan attılar camlarımı taşladılar…’ gerekçesi ile mahkemeye verildim…
Yalancı bir şahit öğretmene rağmen böyle bir şey yaşanmamış olmasından dolayı, delillerimi de sunarak beraat etmiştim… Mahkeme esnasında Hâkime hanımın o öğretmeni azarlayışı da hala dimağımda…
Hatırlıyorum… Koskoca sınıftan bir duyarlı veli hariç, birçok veli böyle bir ödev verildiğini ikrar etmelerine rağmen kıytırık korkularla şahitlik etmekten imtina etmişlerdi… Şayet o veliler, o gün kıytırık korkularının esiri olmasa, hain gazeteler ve onları lanse etmeye çalışanlar bugün bu kadar şımarık olamayacaklardı…
Şimdi soruyorum şablonculara; O duyarlı veli ‘ülkücü’ bir veliydi… Bu gerçeği söyleyince Milliyetçi Hareket Partili mi oluyorum?
Peki, Eti Alüminyum tesislerinin yer tahsisini yaparak tesisi ilçemize kazandıran Merhum Nevzat Akbaş’ı hürmetle yad edince Cumhuriyet Halk Partili mi oluyorum?
Seyit Harun Bulvarının alt ve üst yapısını gerçekleştirerek ilçemize kazandıran tevazu adresi Osman Kocaoğlu’nun hakkını verince Anavatan Partili mi oluyorum?
İlçemizdeki belediye başkanı sayısı kadar asfalt zemini olan Atatürk Caddesinin alt yapısını adam gibi yaparak asfalt döken ve nihai şekle getiren Mevlüt Kılınçoğlu’na teşekkürlerimi yazınca Sosyal Demokrat Halkçı Partili mi oluyorum…
Keçiyolu gibi gidiş gelişli Bozkır ve Konya girişlerindeki yolları bugünkü haline getiren Muammer Urhan’ı yazınca MHP’li mi oluyorum?
Selçuk Caddesini hiç kimsenin hayal edemeyeceği modern bir yapıya büründüren İbrahim Halıcı’ya şükran sununca AK Partili mi oluyorum?
Atatürk Caddesini, yaya ağırlıklı yol haline getirip kent mobilyaları döşeyerek gururumuz haline getiren kadim dostum ağabeyim Abdulkadir Çat’ı yazınca Milliyetçi Hareket Partili mi oluyorum?
Seyit Harun Camii etrafını açmaya çalışan, Yılan hikâyesine dönmüş Termale ilk kazmayı vuran, Kuğulu projesini, tanıtım fuarını gerçekleştiren Mehmet Tutal’ı yazınca AK Partili mi oluyorum?
Hastanedeki doktor eksiğini, bitmeyen inşaatını, yerel siyasetteki aymazlıkları, Sosyal yardımlaşma fonu hesaplarını çarçur edip şov yapan kaim-i makamı, ihmalleri, dalkavuklukları, imtiyazları haddim ve gücüm ölçüsünde yazınca AK Parti düşmanı mı oluyorum?
Yoksa AK Parti ilçe başkanlığı yapmış canım ve ciğerlerim öz ve öz dayımın oğlu, Kayın biraderim Abdulkadir Arslan ve Kardeşim Yusuf Balcı AK Parti ilçe başkanlığı yaptılar, milletvekili adayı oldular diye AK Partili mi oluyorum?
Hülasası;
‘Ben’ kelimesini kibirle kullanmaktan Allah’a sığınarak derim ki!
Ben; sevmeyi, vefayı çok iyi bilirim… Üslubum beğenilir ya da beğenilmez ama dövmeyi de…
Allah şahittir… Hiçbir yazımda ne gizli bir hesabım olur nede biatçi bir tavrım…
Şabloncu hödüklerin sadece beni değil, ağızlarına doladıkları ve daha birçok kişiyi müspet ya da menfi yönde lanse etmelerinde asıl hedefleri; üretmekten aciz oldukları için, zikrettikleri isimler üzerinden pirim yapmak…
Allah çarşınıza bazar versin… Az öte de oynayın…
Sizlerle hesabım huzuru mahşerde inşallah…
GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ
“Kimi dostlar, köşe yazılarıma atfen; 'Dilin çok sivri' diyorlar... Benim dilim çok sivri değil dostum bazılarının karakteri çok eğri…”