Hakkı Balcı

ÖLÜM…

Hakkı Balcı

Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak,

Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak.

Taht misali o musalla taşında...

Ölümün Üstat Cahit Sıtkı Ttarancı diliyle izahı böyle… İzah eden üstatta olsa onun yüreğinden ve dilinden düşse de soğuk ölümün adı… Somsoğuk…

Üzerine yazı yazmakta soğuk, okumakta ama yazıyorum işte…

Dün gece saatlerinde duyduğum bir ölüm haberinin ardından birkaç saniyeliğine gözlerimi yumdum istem dışı… Göz kapaklarımın arkasında oluşuveren siyah beyaz film şeridinden akıp gitti yakın tarihli yakın ölümleri…

Birden oluveriyor… Asaleti yok artık ölümlerin…

Bir kriz anı… Kör bir araç… Maganda barutlu bir kurşun… Delibaş bir sürücü… Mikrop bir hastalık… Stres… Gam… Keder… Vesaire… Ve ölüp giden hayatlar… Asaletsiz, hayırsız ölümler çoğaldı sanki…

Keyifsiz… Renksiz… Soğuk… Ölüm kadar soluk bir yazı, biliyorum… Ama kaçamadım yazmaktan işte…

Ki! çok üzülmüştüm son ölüme de…

Gecenin yarısında karanlığın içinden girerken köyüme; siyah beyaz film şeridi gibi sağ yanımdan akıp gitti Taşağıl’ın ‘goca mezerliği’…

Kimler geldi ve kimler kaldı bu ölüler şehrinde… Dönüşe bileti yoktu hiç birisinin… Son biletsizde gelecekti yarın… Genç… Gepegenç...

Teknolojiye yenilen hayatlar, trafik kazaları, trajik ölümler, kendi ellerimizle üretip insanlığa sunduğumuz hastalıkların olmadığı zamanlar var mıydı acep dünya da?

Varsa… Ki var…

Asaleti yok öyleyse şimdiki ölümlerin… Birden oluveriyor… Yakıveriyor yürekleri… Anaları, evlatları… Yakınları…

Sala dinlemekten imtina ediyoruz artık… Ölüm kokan anons cihazlarından süzülen ölüm anonslarının soğukluğunda titriyoruz artık… Çok olmaya başladı ölümler…

Duymak istemiyoruz ölümün sesini… “Hadi canım sende”, “Daha dün konuştuk nasıl olur ya!” dememek… Asaletsiz yeni bir ölüm haberini parçalı, yaralı, delik deşik beyinlerimize hıfzına kaydetmek istemiyoruz artık…

Şu yazdığım son cümlelere bak… Sanki kaçışı varmış gibi…

Depresyonda zihnim… Çok acımaya başladı… Buz bağladı soğuk ölüm haberlerinden… ‘Gidişim oraya’ bunu bildiğim halde…

Ölüm gerçeğini, aslını biliyor muyum acaba? Ne anlamalıyım ölüm denince? Nedir ölüm? Bilgi, fikir yoksunuyum sanki… Asaletsiz dediğim ölümler asaletlimi acaba? Abartıyor muyum üzüntüleri acaba?

Gidişlerine ve kaybedişimize, bir daha görecek ve duyacak olmayışımıza üzülmem mi gerek…

Dünyası acı ve günahlarla dolu fanilerin gidişine seviniyor olmam mı gerek…

Hâsılı

Filmin son karesinin siyah beyazlığına sen düştün bütün renklerinle İsmail abi…

Sıcaktan bunaldığım bir günde öylesine soğuk düştü ki ölüm haberin yüreğime…

Üşüdüm ama yazdım işte… Soğuk bir yazı ama yazdım işte…

Keyifsiz… Belki de gereksiz ama yazdım işte İsmail abi…

“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun…”

Bunu biliyorum ve inancım sonsuz İsmail abi…

Geleceğim… Geleceğiz İsmail abi…

Yazarın Diğer Yazıları