Hakkı Balcı

Doğru oturup doğru konuşalım

Hakkı Balcı

“Davranışlarımız, ahvalimiz, meşrebimiz ne olursa olsun doğruyu söyleyelim” Anlamını taşıyan “Eğri oturup doğru konuşalım” deyimi günlük hayatımızda sık sık baş vurduğumuz bir deyim. Belirtmeliyim eğri oturan doğru şeyler söyleyip, bir müddet doğru davranışlar sergileyebilir belki ama aslına rücu edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

Dolayısı ile doğru oturup doğruyu konuşmak varken, eğri neden oturalım?

Peki doğru oturmak nedir, nasıl bir şeydir? Bunun için geniş tanımlamalar yapmaya gerek yok ‘Samimiyettir doğru oturmak, İyi niyettir’.

Okuyan da doğru oturup doğru okursa sorunların çözümünde en güçlü adımı birlikte atmış oluruz. Çünkü bu ülkede çakılan her çivi ve çivisi çıkmış her hal hepimizin eseri. Tercihlerimizin sonucudur. Halimiz neyse layığımız odur.

Sorsak yüz kişiye ne istiyoruz? diye kahir ekseriyetimizin vereceği cevap ‘Adaletin, saygının, sevginin, huzurun hâkim olduğu refah düzeyi yüksek daha güçlü bir Türkiye’ olacaktır.

Söylemek kolay da bütün bunları bekleme hakkımız var mı, bunun için ne yapıyoruz? Hem birey hem de kurumsal yapılar bu isteğin gereğini yerine getiriyor mu, kendine vazife olarak görüyor mu?

Hep şükür çok şükür. Dünyevi ve bencil düşünürsem birilerinin öldüğü yerde ben altı ay daha can çekişirim. Şükür duam da asla buna değil.

Evet günlük siyasetin girdabı içindeyiz maalesef. Siyasetin merkezinde yaşananları, bizden saklanan gerçekleri bilmiyoruz. Bilmemizde bu gidişle asla mümkün olmayacak.

Çünkü tavanda ‘Biz’li’ cümleler kurmaktan imtina eden siyasetin ve siyasetçinin tokmakçısıyız. Günlük siyasetin gemi takılı ağzımızda. Hangi konu da hangi yöne isteniyorsak, tabiri caizse bir hapam tuzla koşarak o yöne gidiyoruz.

Samimi eleştireler adresine her gün övgü listesiyle yaklaşmaktan daha çok değer katar. Gel velakin hep tebrik hep teşekkür bekler pragmatik gönüller.

İşte tam burada Türk siyaset anlayışına sözlerim. Her eleştiriye bir ceza kesip diklenmek, her güzel icraata da bir aman bulup haklı çıkmaya çalışmak partilerimizin düsturu, kutuplaşmalarımızın da ana kaynağı olmuştur.

Siyasette ilk irade koyucu bireyin kendisidir. Şahsi düşüncem hiçbir parti müktesebatı artık benim değerler manzumeme ve olgunlaşmış ilkelerime ilave bir değer ve ilke katamaz. Onlar icraatları ile ancak ve ancak varsa kendi faziletlerine değer katar ya da değersizleştirir. İktidarın ve muhalefetin ülkeme ve insanımıza verdiği hizmet ve zarar benim için tek ölçüdür. Yıpratılmış ideolojik algı yönetimlerinin kolay lokması değilim artık.

İkinci irade koyucu ise halkın ehliyet verdiği merkezi siyasi irade ve siyasetçilerdir. Yönetenlerdir. İcra organlarını elinde bulunduran bu millete hizmet etmeye söz verenlerdir. Ülkemizde sosyal ve iktisadi tüm alanlarda, dış ilişkilerde yaşanan yaşanacak olan bütün olumsuzlukların ve elde edilecek başarının sorumlusu ve kazanını onlardır.

Hal ve gidişimize olumlu ya da olumsuz etki edecek üçüncü irade ve önemli unsur muhalefet kurumudur. Sürekli açık arayan, "Bu hükümet dünyanın en doğru işini bile yapsa bizim bu hükümeti alkışlayacak halimiz yok. Milletin bize verdiği görev bu kardeşim." Diyerek millete rol biçen muhalefet anlayışı kabul görecek bir muhalefet anlayışı değildir.

Bu ucube görüş öncelikle insani değildir. Vatandaşlık bilincinden uzaktır. Çünkü verilecek güzel hizmetler milletimize ve ülkemizedir. Eğer bir muhalefet partisi doğru olan her neyse desteklemiyor üstelik sloganlaşmış çıkışlarla köstek olmaya çalışıyorsa; o parti iktidar olmak, bu ülkeye hizmet etmek kaygısını taşımıyor demektir. Muhalefette kalıp yeni sloganlar üreterek hiçbir proje sunmadan yapılan yavan siyasetin sonucu da ortadır. Görüldüğü gibi bir türlü iktidar olunamıyor. Halk Buna müsaade etmiyor.

Çok zeki bir insan olduğumu iddia etmiyorum. Ortalama bir zekanın ve aklın sahibi olarak; iktidarın bende bıraktığı intiba, yaklaşık yirmi yıllık icraatlarının ortasından itibaren rotasında sapmalar olduğu şeklindedir. Başta liyakat müessesesinin terkinde...

Muhalefetin çapsız çıkışlarını bahane ederek suçu onlara boca etme hakları yoktur. Bugün dolar 8-9 lira düzeyine gelmişse. Eğitimde bir türlü başarı sağlanamıyorsa, kutuplaşma, giderek artıyorsa, çözümlenmeyen ne kadar sorun varsa bunun birinci sorumlusu kesinlikle iktidardır. Çünkü yetki ondadır.

2003 Ak Partisini istiyoruz diyenler inanın sadece Ak Parti seçmeninden değil. Toplumun her katmanından nükseden bir ses. Bu çağrıyı yok saymak. Görmezden gelmek kendi ayağına kurşun sıkmaktan öte değildir.

Ak Parti hükümetleri bu ülkeye Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan hizmetlerin çok üstünde hizmetler etmiştir. Sağlık, ulaşım, savunma, katılımcı demokrasi anlayışı, liyakat esası, adalet, saygı ve daha birçok alanda.

Kimsenin nankörlük yapmaya hakkı yok.

Şayet "Teknik nakavt" yapacak düzeye gelinceye kadar devletin kılcal damarlarına kadar yerleşen paralel örgüt, 15 Temmuz alçaklığı, ilkesiz muhalefet, PKK ve diğer illegal örgütler, terörist destekleyen Demirtaş ve demokratik gibi görünen illegal her türlü eylem ve söylemi destekleyen diğer bütün unsurlar, gezi kalkışması, haçlı anlayışı, etrafımızdaki savaşlar, dibindeki hainler ve ‘dünya 5’ten büyüktür’ diyerek sömürü düzenine rest çeken ve tek başına direnen Recep Tayyip Erdoğan olmasaydı halimizi aklıma bile getirmek istemiyorum.

Bu gerçeği yadsıyan, reddedecek olanlar çok ama bu gerçek asla yok sayılamaz. Üzerine istenilen her türlü senaryo oynansa da değiştirilemez. Ama bu gerçek üzerinden halkın psikolojisine yönelik günü kurtarma politikalarının da artık geçer akçe olmadığının idrakinde olmak lazım.

Hülasası

Başta biz yani bireyler kendimize itiraflarda bulunmalıyız. Algı siyasetinin esaretiyle siyaseti tarafgirliğe, taassuba, düşmanlığa dönüştürmemeliyiz.

Bizi yönetenler, yönetmeye aday olanlar; Fatih Sultan Mehmet’in Kanunname ’sine kadar Edibali’den, Osman Bey’e, Osman Bey’den Orhan Bey’e vasiyetlerle ayakta ve güçlü kalan Osmanlı’yı, sadakati ve samimiyeti okuyup görmek zorundalar.

Herkes kendi kötülüğüne meşruiyet kazandıracak kötülerin kötülüklerin peşinde. Tırnak ucu kadar bile olsa tuttu mu koparmak yaşama hakkı vermeme peşinde.

Herkes rövanşist duygularla siyaset yapma derdinde.

GÜNÜN SÖZÜ YAZININ ÖZÜ

Gönlüme koyduğum aynaya sordum;

‘Dargınlıklarımız, öfkelerimiz ve ertelediklerimiz için dünya çok kısa...’

Yazarın Diğer Yazıları