90'ların ortası... Belki 1995, belki de 1996. Tahmînen Harp Okulu 2'nci sınıftayım. Bölük Komutanımız Emin Binbaşı beni öğle yemeğinde komutan masasına çağırdı. Normal şartlarda o masaya devrenin başarılı ve gözde öğrencileri çağrılırdı. Açıkçası ben o profilde bir öğrenci değildim. Yemek yenirken komutanım bana bir takım sorular sormaya başladı. Ben de kısa ve öz cevaplar verdim. Sonuçta şu noktaya geldik. Faruk; babanın adı Cafer, kardeşinin adı Tayyar, memleketin Nevşehir ve Hacı Bektaş diye bir ilçesi var. Sen, İmam Cafer'in kim olduğunu bilir misin? Ben de bir sessizlik; çünkü söylenenleri kafamda bağdaştırıp birleştiremiyorum.
Veee, final cümlesi: Sen "Alevi"sin. İşte o gün bende başlayan Hz.Ali aşkı, bugün bakın hangi noktada?.. Sözü hiç uzatmadan hayrânı olduğum, bir asker olarak askerî dehâsını rehber edindiğim, Efendimiz'in ifadesi ile "Ali, ilmin kapısı ise ben de onun anahtarıyım!.." iltifâtına mâtuf biri olarak ilmini örnek aldığım bu eşsiz insanı şiirimde şöyle târife cüret ettim. Kelimelerimin kâfî geldiğini umarak Haydar-ı Kerâr'a binlerce gönül dolusu selâm edip sözü şiirime bırakıyorum.
Zâlime şir pençesin, mazlûma dâye;
Ülkeler fethetmek değil, gönüllere girmekti gâye!..
Lâl ü gevher her sözün, nakış nakış işlenir kalplere;
Fem-i goncadır leblerin, eşkin amberdir, can verir düştüğü yere!
Ümranlar önünde diz çöksün, senden medet dileyip;
Nedâmet hissiyle durdun namaza, kalbini Hakk aşkıyla beleyip!
Üşüyen gönüllere örtüdür, izzetin ve şerefin;
Girilmemiş kalplere İslâm sancağı dikmekti hedefin!
Üstüne çığ düştü tüm yüreklerin, sensizliğin hemen ertesi;
Lâl oldu cümle âlem, bin yıllık hüzne boğdu hemen herkesi!..
Dudaklarda baldın sen, yıllar geçse de aradan;
İyiler iyiydi de Yâ Ali! AK'lar neden kara oldu karadan?..
Yâ Rabb! Bezmimize gam girmesin, bizi neş'e ile hemdem et;
Eskisi gibi topla bizi, kalplerimizi aşkın semâhında cem et!..
Târiflere sığmayan aşkım, dağlar kadar yüce;
Allah'ım boyun eğdirmesin bizi, mesnetsiz bir güce!
Kâbe'deki putlar bile, dilbâz oldu o eşsiz ilmine;
Seni gören her biri, titrek bir sesle sığındılar hilmine!
Âhıma ses ver Yâ Haydâr-ı Kerrar! Âhıma ses ver;
Mevsimlere hayat veren, canımın yongası nefes ver!..
Yakarsın duâ duâ dilim, her lahzâ seni yakarsın;
Akan nehirlerin yönü değişir, sen kî can yurduna akarsın!..
Kehribar kokulu kâkülün perçemi kalksın aradan;
Ay misâli cemâlini görmeyi nasip etsin Yaratan!
Murâdım odur ki, Cennet'te yanyana olup baş başa verelim;
Aşkın apak perdesini afâkımıza tül diye gerelim!..
15 Mart 2025 / Saat: 03.59 / Mersin